Mhp Grup Başkanvekili Oktay Vural Açıklaması
MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, “Erdoğan’ın Yüksek Seçim Kurulu tarafından açıklanan kesin sonuçlardan sonra milletvekili sıfatı da kalmayacağı için Başbakanlık görevi de sona erecektir” dedi.
Vural, vatani görevini yapmak üzere oğlunu askere göndermek için Kastamonu’ya geldi. Burada oğlunu birliğine teslim eden Vural, daha sonra partisinin İl Başkanlığını ziyaret etti. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine değinen Vural, “Bu süreç içerisinde cumhurbaşkanlığı görevine yakışan bir aday olan Ekmeleddin İhsanoğlu’nu uzlaşma adayı olarak sunduk. Ekmeleddin İhsanoğlu seçim döneminde hiçbir siyasi partiyi kötülemeden, hiçbir partiyi ötekileştirmeden, dar siyasi tartışmaların içerisine girmeden cumhurbaşkanlığı makamına yakışır bir aday profili sergilediği için kendisine teşekkür ediyorum. Gerçekten seçim dönemi oldukça adaletsizliklerin yoğun olduğu, dar siyasi polemiklerin oldukça fazla yaşandığı bir seçim dönemi oldu ama biz Türkiye’nin cumhurbaşkanını seçiyorduk. Dolayısıyla Ekmeleddin İhsanoğlu da bu çerçevede kendisini aday olarak gösteren siyasi partilerin dışında bütün milletine yönelik kendi tecrübesiyle bir aday olarak değerlendirmelerini sunmuştur” diye konuştu.
Cumhurbaşkanlığı makamının arzu ve ihtirasların makamı haline gelmemesini isteyen Vural, şunları söyledi:
“Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 101. Maddesi’nde Cumhurbaşkanı seçilen kişinin siyasi parti genel başkanlığı ve milletvekilliği ile ilişiği kesilir demektedir. Dolayısıyla Aday Erdoğan’ın Yüksek Seçim Kurulu tarafından kesin sonuçlar açıklandıktan sonra kendisinin parti ile ilişkisi kalmayacaktır. Recep Tayyip Erdoğan’ın Yüksek Seçim Kurulu tarafından açıklanan kesin sonuçlardan sonra milletvekili sıfatı da kalmayacağı için Başbakanlık görevi de sona erecektir. Bu bakımdan Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlık yapması mümkün değildir. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın ‘15 Ağustos-28 Ağustos arasında Başbakanlık makamına vekâlet edecek birinin olmasını düşünüyorum. 28 Ağustos’tan önce olması durumunda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Recep Tayyip Erdoğan ile bir değerlendirme yapması gerekir’ şeklinde açıklamada bulunurken AK Parti’nin kendi içerisindekiler Ağustos ayının 28’ine kadar Başbakanlık görevini sürdürmesi gerekir şeklinde açıklamalarda bulunuyor. Bu durumdan da anlaşılacağı üzere AK Parti içerisinde bir iç huzursuzluk, bir post kavgası başlamış gözükmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 101. Maddesi çok açık ve nettir. Anayasamızın 101’inci maddesine göre Cumhurbaşkanı seçilen bir kişinin siyasi parti genel başkanlığı da, milletvekilliği de otomatik olarak düşer. Kesin sonuçlar açıklandıktan sonra açıkçası anayasanın amir hükmü gereğince birilerinin talebi olmaksızın genel başkanlığı da, milletvekilliği ilişiğinin kesileceği gayet net ve ortadadır” dedi.
Abdullah Gül’ün Milli Güvenlik Kurumu’nu Yüksek Seçim Kurulu’nun kesin sonuçları açıklamadan önce MGK’yı toplantıya çağırmasının amacı zaten belli olduğunu anlatan Vural, şöyle devam etti: “Çünkü doğrudan doğruya görevlendirilmiş, güvenoyu almış bir başbakanın katıldığı son Milli Güvenlik Kurulunu yapmak istemesidir. Daha ilk günden itibaren Anayasayı çiğnemek, delmek doğru değildir, gerçekten anlamsız bir tartışma olduğunu düşünüyoruz. Bu yüzden Cumhurbaşkanlığı makamları, bir takım partilerin kendilerine iş dengelerini korumak için kullandığı bir makam değildir. O makam, milletin ve devletin makamıdır. Bundan sonra Cumhurbaşkanı seçilen zat, bunun açıkçası şeref onurunu koruması gerekmektedir. Anayasayı delme gibi bir girişim olursa, Türkiye’nin Cumhurbaşkanı makamı kriz çıkaran bir makam olur. Buda yeni bir kriz tartışmalarını ortaya çıkarır. Maalesef bu krizlerden de bir bakıyorsunuz piyasalarda inmeler çıkmalar, yoksa borsa söyle oldu, şöyle oldu. O bakımdan tavsiyemiz odur ki, Anayasaya uyalım, bu süreç aynın devam etsin. Cumhurbaşkanı artık tarafsız olduğunun artık kendisinin Başbakan değil, Cumhurbaşkanı olduğunun farkına varsın.”
MHP olarak kendilerinin Cumhurbaşkanlığı sürecinden ders alarak geleceğe bakacaklarını ifade eden Vural, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Seçime katılmayan ve seçimi asıl belirleyen katılımın az olmasıdır. Bu katılımın neden az olduğu konusunda her kesin bir değerlendirme yapması gerekiyor.
Siyasi iradeyi belirleyecek olan vatandaşın sandığa gitmesini temin etmek gerekiyor. Sandığa vatandaşın gitmemesi, güç boşluğu oluşturur. Güç boşluğu da organize güçleri biraz daha güçlü hale getirir. Bu durumda elbette bütün vatandaşlarımızın sandığa gitmeme sebeplerini iyi incelemeli ve iyi belirlemeliyiz.”