Referandum, dış politika, İsrail, İran
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, "Referandum istikrarı güçlendirdi" diyor...
NEW YORK- Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, “Referandum istikrarı güçlendirdi” diyor, ekonomik yönü öne çıkararak. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e sorarsanız, “Herkes tebrik ediyor, demokratik gelişmeden yeni bir sayfa görüyor”. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na sorarsanız, “Türkiye İran’la konuşabilen tek Batılı ülke kaldı”, İsrail ile ilişkilerimiz ise, İsrail’e bağlı.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu çalışmalarını yerinden izleyebilmek, Türkiye’nin dış görünümü açısından daha gerçekçi bir fikir veriyor.
Öncelikle Türkiye’nin ‘görünürlüğünün’ arttığını söylemek gerekiyor.
Türkiye’nin görünürlüğünün artması; 1- Daha çok Türk diplomatın uluslararası görevlerde bulunması, 2- Türkiye’nin daha çok ve çeşitli konuda konularla ilgilenip göreve talip olması, 3- Dolayısıyla daha çok konuda konuşması, sözünü söylemesi anlamına geliyor.
Gül’ün örnek verdiği, UNPF (Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu) bölge merkezinin İstanbul’da açılacak olmasından, ABD’nin ekonomik gücü çoğu gelişmiş ülkeden daha fazla olan New York şehrinin yurtdışında açacağı ilk ‘Eyalet İrtibat Bürosunu’ yine İstanbul’da açmaya karar vermiş olması, iki
örnek olarak verilebilir.
İslam Konferansı Örgütü’nün seçimle iş başına gelmiş ilk genel sekreteri olan Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu, örneğin, Türkiye’nin o dünyadaki görünürlüğünün artmasında tek başına etkiye sahip.
İhsanoğlu, BM çalışmalarının Binyıl Kalkınma Hedefleri oturumunda Avrupa Birliği Komisyon Başkanı Manuel Barroso yanı sıra kurum temsilcisi olarak konuşan tek isimdi. Toplam 6 yuvarlak masanın birine Gül, diğerine İhsanoğlu başkanlık yapıyordu.
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Başkanlığı’na Mevlüt Çavuşoğlu’nun seçilmiş olması da keza Avrupa-Avrasya siyasi coğrafyasındaki görünürlüğün artmasını sağlıyor.
Öte yandan Türkiye’nin BM Genel Kurulu’nda İran’a yaptırımlar aleyhine kullandığı oy, İsrail’le yaşanan Mavi Marmara kriziyle birleşince, özellikle ABD’de etkin İsrail lobisi etkisiyle ‘Eksen kayması’ suçlaması uluslararası medyada farklı bir görünürlük, Batı’dan kopup, İslami Doğu’nun parçası haline
gelme görüntüsüne yol açıyor. Gül ve İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Perez arasındaki son randevu tartışması buna örnek.
Ekonomi ve demokrasi boyutu
Türkiye’nin 2001 krizinden sonra Kemal Derviş eliyle aldığı ekonomik tedbirlerin, AK Parti iktidarlarında Ali Babacan eliyle sürdürülebilmiş olması, 2008’de patlayan küresel ekonomik krizin etkilerinin Türkiye’de diğer ülkelere göre daha az görülmesini sağladı.
Türkiye 2008’den bu yana, derecelendirme kuruluşlarındaki kredi notu iki kademe artan tek ülke. Büyüme rakamları OECD ortalamasının üzerinde.
Bunu bir ölçüde ekonomisiyle birlikte diplomasisini de doğusuna ve güneyine açmış olmasına borçlu. Eksen kayması suçlamalarına da yol açan bu durum, Türk sanayiinin genleşmesine -Batı pazarları daralınca Doğu’ya aktarabilmesine imkân verdi.
Ekonomik güç nispi olarak artınca, söz hakkı da artıyor. Türkiye’nin etkinliği artan G-20’nin üyesi olması buna örnek. Geçenlerde Türkiye, IMF yönetim kurulu oluşumuna itiraz etti. Soğuk Savaş yıllarında Türkiye zayıf ekonomisiyle Belçika’nın sözcülüğündeki gruba dahil edilmişti. Şimdi Türk ekonomisi Belçika’dan ve çoğu Avrupa ekonomisinden büyük.... Bu tartışma sonucu ilk kez ABD geçenlerde bir IMF kararını temsil meşruiyeti nedeniyle veto etti.
Türkiye’deki 12 Eylül tartışmaları, dışarıdan bakıldığında ayrıntıda kalıyor. Sorulduğunda, özet “Anayasa daha demokratikleşti, değil mi?” gibi bir karşı soru olabiliyor.
Doğrusu, şu an ekonomik krizi iliklerinde hisseden gelişmiş ülkelerin pek azında güçlü iktidarlar var. Yalnız Avrupa’da değil, ABD’de Barack Obama, kasım ayındaki ara seçimlerde Cumhuriyetçi tehdidi altında. Türkiye’de ise Başbakan Tayyip Erdoğan, zamanında CHP’nin Meclis komisyonunu kabul etmemiş olması sonucu gidilen referandumdan güçlenerek çıktı.
ABD, İsrail’in en önemli hamisi olarak Türkiye’den arayı düzeltmesini istiyor; Türk hükümetiyse hâlâ özür bekliyor. Ama ABD bir yandan 2011 seçimlerini de alacağı işaretini referandumda veren AK Parti hükümetiyle çalışmak durumunda olduğunu biliyor; işbirliği konuları yalnızca İsrail ile sınırlı değil.
İran’ın yanı sıra İsrail’le de konuşuyor olması, Türkiye’ye yalnız Batı dünyasında değil, İslam dünyasında da ayrı bir güç ve manevra kabiliyeti veriyordu. Şimdi bu alan biraz daralmış görülüyor. Ancak yeni bir dengenin kurulması kaçınılmaz, bütün taraflar açısından. Bu değişimin eşiğindeyiz.