Türk Eğitim-Sen Yüksek Öğretim Kanununu Değerlendirme Çalıştayı Yapıldı

Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk, "Hepimizin, aydın vasfı taşıyan önce hocalarımızın her türlü riski göze alarak Türkiye’nin çalışma hayatının, demokrasimizin, hukukumuzun daha ileriye olumlu bir seyir takip etmesi konusunda bir şeyler yapması lazım" dedi.

Türk Eğitim-Sen Genel Merkezi, Türkiye Kamu- Sen ve Türk Eğitim-Sen Genel Başkanı İsmail Koncuk’un katılımıyla, "Üniversitelerin Çalışanları Yükseköğretim Kanunu’nu Değerlendiriyor" adıyla bir istişare toplantısı yaptı.

Üniversitelerle ilgili Türk Eğitim-Sen olarak bugüne kadar olması gereken her türlü çalışmayı ortaya koyduklarını belirterek, "Bu, Türk Eğitim- Sen olarak üniversitelerimize verdiğimiz değerin göstergesidir. Bizim çıkardığımız yayın Milli Eğitim’de yok. Çalışmalarımızla, yayınlarımızla üniversitelere özel önem atfediyoruz" ifadesini kullandı.

"AKADEMİK PERSONEL SENDİKALAŞMAYA SOĞUK BAKIYOR"

Sendikalaşma konusunun üniversiteler bakımından değerlendirildiğinde hala umulan noktada olunmadığını görmekten üzüntü duyduğunu vurgulayan Koncuk, "Üniversite çalışanları, akademik personel sendikalaşma konusuna biraz soğuk yaklaşıyor gibi görünüyor. Akademisyenlerimizin sadece kendi içine kapanık olması da dikkatimizi çekiyor. Bir sorumluluk duygusu varsa bir silsile halinde bunun yine en tepesine hocalarımızı oturtmamız lazım. Her alanda akademisyenlerimizin esasen öncü bir rol oynaması gerekmektedir. Aydın vasfını taşıyan hocalarımızın gerek çalışma hayatı ile ilgili gerek ülkemizle ilgili yaşanan problemlere karşı uzak bir duruş sergilemesi acaba neyin göstergesidir? diye heralde sorgulamamız gerekir" şeklinde konuştu.

"BU YILAN BUGÜN BANA DEĞER YARIN BİR BAŞKASINA"

Koncuk, ’Bilenlerle bilmeyen bir olur mu?’ sözünün bilenin daha kıymetli olduğunu ifade ettiğini, bilenin sorumluluğunun daha fazla olduğunu gösterdiğine dikkat çekerek şöyle devam etti:

"Çünkü bilen topluma yol gösterecektir. Akademisyenlerimizin farklı anlayışla bu hayatın içine girmesi lazım, sendikal mücadelenin içerisinde olması lazım. Son 14 yılda ülkemizde yaşanan problemleri düşündüğümüzde acaba bu iklimin yarattığı bir duyarsızlık mı oluştu toplumda? diye de düşünmek lazım. Bir sözümüz var bizim ’Bana değmeyen yılan bin yaşasın’ diye, bu yılan bugün bana değer yarın başkasına. Çünkü bir kokuşmuşluk oluşuyorsa toplumda bu köhnemişliğin etki alanının dışında kalmak mümkün değildir. İstediğiniz kadar olayları görmezden gelin, bu kokuşmuşluk mutlaka sizi etkiler. Önümüzde iki yol var ya risk almak ya da bu kokuşmuşluğun ’banane beni ne ilgilendirir’ şeklinde düşünce içine girmek. Bana göre sessiz kaldığımız sürece bela bizi bir gün mutlaka bulur. Sessiz kalmak daha büyük bir risktir. Hepimizin, aydın vasfı taşıyan önce hocalarımızın her türlü riski göze alarak Türkiye’nin çalışma hayatının, demokrasimizin, hukukumuzun daha ileriye olumlu bir seyir takip etmesi konusunda bir şeyler yapması lazım."

Ülkenin iyi günler yaşamadığına vurgu yapan Koncuk, "Yargı organlarının bile acaba bu kararı verirken başıma ne gelir endişesini yaşadığı günlerden geçiyoruz. Hocalarımızdan beklentimiz en azından fikir bazında bir yanlışlık, haksızlık gördüğünüzde elinizle düzeltiniz bunu yapamıyorsanız dilinizle düzeltiniz bunu da yapamıyorsanız kaleminizle düzeltiniz. Hayat şerefle yaşanması gereken bir süreç, o yüzden şerefimizle yaşayalım. Yanlışlığa, haksızlığa müdahale edelim, kalemimizle, bilgimizle, donanımımızla yoksa bunlar düzelmeyecektir" diye konuştu.

"REKTÖRLER KAFASINA GÖRE KADRO DAĞITIYOR"

Koncuk, rektörlerin kendine yakın gördüğü kişilere kafasına göre kadro dağıttıklarına bunun çözülmesi gerektiğine dikkat çekerek şunları dedi:

"YÖK Başkanlığına gelen yetkileri keyifle kullanıyor. Yekta Saraç Beyefendi YÖK Başkanımız kendisiyle geçen bir telefon görüşmem oldu, birçok şey yapacağını ifade etti.

Umut ediyorum o şeyler üniversitelerimizin daha demokratik ortamlarda yol almasına, akademisyenlerimizin huzuruna, bilimsel çalışmalarının önünü açan gelişmeler olur. Bunları yaparsanız tarihe geçersiniz. YÖK başkanı olupta olumlu şeyler yapan hafızamda pek yok. YÖK Başkanı olmuş, o sıfatı almış, mesele o sıfatı almak değil. Mesele o sıfata uygun tavırlar sergilemek. Eğer insanların mutluluğuna hizmet etmiyorsanız hangi görüşte olursanız olun sizden bir şey olmaz. Elimizden geldiği kadar sözümüzü söyleyelim, ses verelim, kanunlarımız çerçevesinde demokratik haklarımızı kullanalım. Bütün çalışanlarımıza söylüyoruz rektör her şey değildir, hiçbir mevzuat bu hakkı tanımıyor. Ne rektör padişahtır, ne YÖK başkanı padişahtır ne başbakan ne de cumhurbaşkanı. Demokrasilerde herkesin görev tanımı, yetkileri bellidir. Herkes o yetkiler çerçevesinde davranmak durumundadır."

"İNSAN ŞAHSİYETLE, İRADESİYLE İNSANDIR"

"Kiralık işçi kavramına ve bu milletin kiralanmasına ’hayır’ diyoruz" diyen Koncuk konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Taşeron işçiler 14 yıl önce 20 binken bugün 700 bine çıktı o zaman kimsenin sesi çıkmadı şimdi kadroya alınmalarına kızıyorlar. Bu düzene sessiz kaldıysanız kadroya alınmalarına da kızmamanız lazım. Kaldı ki taşeronlarımız da aldatılıyor. Başbakan ’kadro’ dedi, Maliye bakanı başka bir şey dedi.

Kadro dendiğinde bizim bildiğimiz kamu işçisidir ya da kadrolu devlet memurudur. Başbakan ’kadro’ dedikten sonra Maliye Bakanının sınav, üç yılda bir sözleşme yenileme oda performansa bakacağız diyor, üç yıl sonra yenilemeyebiliriz diyor. Maliye Bakanım, Başbakanım, Çalışma Bakanım bu taşeron işçilerin büyük bir çoğunluğu yılda bir kere işten çıkarılıyor, Kıdem Tazminatı hak kazanmasın diye. Bu sözler taşeronların kadroya alınacağı anlamına gelmiyor. Çalışma hayatıyla ilgili yaşanan tüm sorunlara müdahiliz. Bütün kamu çalışanlarına sesleniyorum sizin ne yapacağınıza eğer amiriniz karar veriyorsa, siz insan olma iddiasından davazgeçmişsiniz demektir. Çünkü insan şahsiyetiyle, iradesiyle insandır."
Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile