Tüsiad'dan Hükümete Yapısal Reform Çağrısı

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, "Artık iyileşme yoluna girildiğine göre ve üstelik reel faiz oranlarının en düşük seviyeleri gördüğü şu günlerde, hükümetin de Türkiye'nin uluslararası piyasalardaki duruşunu sağlamlaştıracak yapısal reformları hayata geçirmesinin tam zamanıdır" dedi

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, "Artık iyileşme yoluna girildiğine göre ve üstelik reel faiz oranlarının en düşük seviyeleri gördüğü şu günlerde, hükümetin de Türkiye'nin uluslararası piyasalardaki duruşunu sağlamlaştıracak yapısal reformları hayata geçirmesinin tam zamanıdır" dedi.
Türk - Fransız Ticaret Derneği tarafından düzenlenen toplantıda konuşan Boyner, Türkiye'nin küresel mali krizden doğrudan etkilendiğini ancak 2001 krizi sonrasında yürürlüğe giren önemli reformlar sayesinde krize karşı ciddi bir direnç gösterdiğini belirtti. Krizi iyi bir şekilde göğüsleyen Türkiye'nin gelişmekte olan diğer ekonomilere kıyasla 2010 yılında etkileyici bir büyüme performansı yakalamasının beklendiğini bildiren Boyner, "2001 bankacılık krizinin anıları halen zihinlerde olduğundan, kriz
patlak verdiğinde şirketler ve hanehalkı, yatırımları ve tüketimi kısma yolunu seçti. Ancak yine de, 2001 bankacılık krizinin sonrasında kabul edilen güçlü makroekonomik politika çerçevesi Türkiye ekonomisine direnç kazandırmıştır. Küresel krizden önce Türkiye ekonomisi 2002 ve 2007 yılları arasında neredeyse yüzde 7'lik bir yıllık büyüme ortalamasını yakalamıştır" dedi. Boyner, Türkiye'nin makroekonomik temelleri ve mali sisteminin geçtiğimiz on yılın başına oranla daha güçlü olduğunun doğru olduğunu
belirterek şöyle devam etti: "Yine de 2008-2009 döneminde yaşanan derin mali krizin ülke üzerindeki etkileri ekonominin 2009'un ilk yarısında ciddi bir küçülme yaşamasına neden olmuştur. Rakamlara baktığımızda, 2009'un ilk üç çeyreğinde Türk ekonomisinin sırasıyla yüzde 14,6, yüzde 7,6 ve yüzde 2,7 oranlarında küçüldüğünü görüyoruz. Krizin kara bulutları Türkiye ekonomisi üzerinde belirmeye başlar başlamaz reel ekonomi belli başlı gelişmiş ekonomiler ile sahip olduğu dış ticaret bağlantıları yüzünden ciddi
bir darbe yedi. Bu esnada Türkiye'nin sanayi üretimi ve ihracat potansiyeli de özellikle tekstil ve otomotiv sektörleri başta olmak üzere de dış talepteki gerilemeye bağlı olarak ciddi bir düşüş gösterdi. Son olarak, tüketici güvenindeki zayıflama ve gitgide sıkılaşan kredi verme koşulları yerli talebin daha da zayıflamasına yol açtı. 2009 sonu itibarıyla, hem küresel ekonomi hem de Türk ekonomisi değişim sinyalleri vermeye başladı. Türkiye'de kaydedilen etkileyici toparlanma, üretim ve artan yerli talep
doğrultusunda ekonominin yılın ilk yarısında çift haneli yıllık büyüme oranlarını yakalaması ile yaşandı ve ekonomik aktivite Lehman öncesi seviyeye döndü."
"Artık bütün emareler ekonominin hızla toparlandığını ve bu yılın yanı sıra 2011'de de yeniden büyüme trendi yakalayacağını gösteriyor" diyen Ümit Boyner, uluslararası kurumların Türkiye ekonomisine dair büyüme tahminlerini de yine aynı doğrultuda birkaç kez yukarı çektiğini ve OECD ülkeleri arasında en yüksek oran olan yüzde 7,2'ye ulaştığını hatırlattı. Konuşmasında, 2010'un ilk yarısına ait büyüme rakamlarını değerlendiren Boyner, "Hep birlikte gördük ki, 2010'un ilk yarısında Türkiye'nin GSYH büyüme
oranı yaklaşık yüzde 11 ile dünyanın en yüksek büyüme oranlarından biri olmuştur. Ancak küresel büyüme hızındaki olası düşüşler ve yerli talebin stabilize olma olasılığını hesaba katacak olursak, yılın ikinci yarısında büyüme hızının azalabileceğini tahmin edebiliriz. Bizler Türkiye'nin işsizlik sorununa da büyük önem atfediyoruz. İşsizlik oranı 2009 yılında tarihi seviyelere çıkmış olsa da istihdam koşulları artık iyileşmektedir. Ancak önümüzdeki aylarda zayıflayan dış talep koşulları yerli talepteki
iyileşmeyi de kesintiye uğratabilir" diye konuştu. Boyner, Merkez Bankası'nın başarıyla uygulamaya soktuğu sıkı para politikası sayesinde Türkiye'nin enflasyonu tek haneli seviyelere indirmeyi başardığına ancak daha düşük, sürdürülebilir bir enflasyon ortamı yakalama konusunda hala bazı sıkıntılarla karşı karşıya olunduğuna dikkat çekerek, "Türk bankacılık sektörünün dayanıklılığı kriz esnasında büyük bir avantaja dönüştü ve iyileşmeyi destekledi. 2008'in son döneminde ve 2009'un başlarında Türk bankaları
vadesi gelen yabancı borçlarda yüzde 100'lük bir yenileme oranı yakalayabilmiştir. Mali sistemin verimli bir şekilde işlemesi, başta küçük şirketler olmak üzere borç alan herkesin sermaye maliyetlerini aşağı çekecek ve büyümenin önünü açacaktır. Türk iş dünyası olarak bizler mali kural oluşturmaya yönelik hazırlanan yeni yasa tasarısına büyük önem veriyoruz. Bu yasanın zaman içerisinde ülkemizin mali performansına ciddi katkılar yapacağına, hem yurtiçinde hem de yurtdışında temel bir kredibilite çıpası
olarak faaliyet göstereceğine inanıyoruz" diye kaydetti.
Mevcut küresel mali krizin Türk iş çevreleri için hem ciddi sıkıntıları hem de fırsatları beraberinde getirdiğini vurgulayan TÜSİAD Başkanı, bazı Türk ihracatçıların uluslararası piyasalarda gerileyen talep veya yurtdışındaki alıcıların uygun kredileri temin etmekte yaşadıkları sıkıntılar yüzünden yurtdışından gelen taleplerin gerilediğini gördüğünü, öte yandan, Türk Lirası'nın gördüğü yüksek değerin de Türk mallarının küresel pazarlarda maliyet etkinliği açısından rekabetçi olamaması sonucunu
doğurduğunu ifade etti. Yerli ve yabancı şirketlerin ekonomik krize karşı gösterdikleri ilk tepkinin hayatta kalmaya yönelik bir takım adımlar atmak olduğunu, krizin şirketlerin kurulu iş modellerini gözden geçirmelerine ve süreçlerini yeniden yapılandırmalarına neden olduğunu belirten Ümit Boyner, "Önceden planlanmış olan yatırımlar yeniden değerlendirildi ve çoğunlukla ertelendi. Kısa vadeye odaklanmak her ne kadar hayatta kalmak için büyük öneme sahip olsa da, şirketler yaşayan varlıklar oldukları
gerçeğini göz ardı etmemelidirler. Ben, kısa vadeli eylemlerin uzun vadeli stratejilerle dengelenmesi gerektiği fikrini sonuna kadar destekliyorum, uzun yıllar boyunca iş dünyasında edindiğim tecrübeler de bu inancı destekliyor. Oysa ki kriz esnasında şirketler kısa vadeli sonuçlara gereğinden fazla odaklandılar ve uzun vadeli stratejilerini bir süreliğine gündemlerinin alt sıralarına ittiler. Bana kalırsa, kısa vadeli tedbirlerle uzun vadeli hedefleri en iyi şekilde harmanlayan şirketlerin iyileşme boyunca
ya da bu sürecin hemen akabinde ortaya çıkacak fırsatları değerlendirme şansları çok daha yüksek. Şirketlerin bir süre daha kısa vadeli stratejilere odaklanmaya devam edeceğini ve ihtiyatlı idari yaklaşımlar benimseyeceklerini tahmin etmek güç değil. Ancak TÜSİAD olarak bizler etkinlik tedbirleri ve büyümenin her zaman için yan yana var olabileceğine inanıyoruz. Güçlü toparlanma işaretlerini göz önünde bulundurduğumuzda, orta vadeli stratejileri kapsamlı bir şekilde yapılandırmanın önümüzdeki dönemde Türk
şirketleri için rekabetçi avantaj doğuracağını söyleyebiliriz" şeklinde konuştu.

"BANKACILIK SEKTÖRÜ HEM YEREL HEM DE KÜRESEL ÖLÇEKTE SON DERECE İYİ BİR PERFORMANS GÖSTERDİ"
"Geriye dönüp baktığımızda, yaşanan küresel mali kriz esnasında Türk bankacılık sektörünün hem yerel hem de küresel ölçekte son derece iyi bir performans gösterdiğini herhangi bir şüpheye yer bırakmaksızın söyleyebiliriz" diyen Boyner, yabancı borç olarak tutulan banka borçlarının göreceli olarak düşük olması ve mevduatlardan finansman oranının göreceli olarak yüksek olması sayesinde bankacılık sektörünün yeniden finans riskini iyi bir şekilde göğüsleyebildiğini kaydetti. Boyner, "Bu kriz Türk bankacılık
sektörünün iyi durumda olduğunu göstermiş, bu sektörün güçlü sermaye yapısı ve geliştirilmiş risk yönetim sistemi sayesinde iyi faaliyet gösterdiğini bir kez daha teyit etmiştir. Türk bankacılık sektöründe toksik varlıkların bulunmuyor olması da sistem içinde olası reel zarar uygulamalarının önüne geçilmesinde etkili olmuştur. Batıda pek çok banka reel zararlar yüzünden milyarlar kaybederken, bazıları ciddi kayıplar yaşarken ve hatta bazısı tamamen çökerken Türk bankaları küresel kriz esnasında sorunlarını
kontrol altında tutmayı başarabilmiş ve kayda değer karlar elde etmeye devam etmiştir. Yine bu süre zarfında Türkiye'de faaliyet gösteren yabancı bankalar da bağlı bulundukları ana şirketler ödenmeyen borçlar nedeniyle zararlarla boğuşurken kar elde etmeyi başarabilmiştir" diye belirtti.
Küçük ve orta boy işletmelerin (KOBİ) Türk ekonomisinin önemli bir kısmını teşkil ettiğini vurgulayan Ümit Boyner, "Ancak KOBİ'lerin genelde finansal aract eılık seviyelerinin düşük olması ve özelde doğu ve güneydoğu bölgelerinde bulunan işletmelerin finansa kısıtlı erişimleri KOBİ'lerin büyümesini sınırlandırmaktadır. Küçük işletmeler ve tarım sektörü için durum daha da kötüdür. Bu nedenle TÜSİAD olarak bizler Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) ve Sektörel Dernekler Federasyonu
(SEDEFED) gibi kurumların KOBİ'lerin büyümesi yönünde yaptıkları çalışmaları destekliyoruz. Genel anlamda pazarın doygunluğa ulaşmamış tabiatı ve genç nüfusun dinamizmi sayesinde Türkiye'de pek çok sektör yüksek bir büyüme potansiyeli taşımaktadır. Bu iki faktör yerli pazarın genişlemesi için de ciddi potansiyel teşkil etmektedir. Enerji, toptan ve perakende ticaret, gıda, baz metaller, inşaat, kimyasallar ve lojistik en hızlı büyüyebilecek sektörlerin başında gelmektedir. Sağlık ve gıda sektörleri kriz
süresince bile güçlü büyüme oranları yakalamıştır' dedi.
Boyner, geçtiğimiz yıllarda enerji sektörünün doğrudan yabancı yatırım çekme konusunda başı çektiğini, enerji talebinin hızla arttığı göz önünde bulundurulduğunda bu durumun devam etmesinin beklendiğini ifade ederek şöyle devam etti: "Resmi tahminler yıllık enerji talebindeki artışın 2020 yılında kadar ortalama yüzde 4 oranında seyredeceğini ortaya koyuyor. Nabucco projesinin de Türkiye'nin Doğu'nun emtia zengini ekonomileri ile Avrupa'nın gelişmiş ekonomilerini birbirine bağlayan bir enerji merkezi
olarak öneminin altını bir kez daha çizdiğine inanıyoruz. Dönemsel bir özellik arz etmesine rağmen inşaat sektörünün de geçtiğimiz yıllarda büyümeye ciddi katkılarda bulunduğunun bilincindeyiz. Türkiye büyüdükçe bu sektör daha da büyüyecektir. Pek çok Türk şirketi, özellikle de büyük inşaat şirketleri, on yıllardır Orta Asya, Rusya ve Orta Doğu'da faaliyet göstermektedir. Yakın gelecekte de komşu bölgelerde özellikle de Orta Doğu'da yeniden yapılanma süreçleri devam ettikçe inşaat sektörümüz için yeni iş
fırsatları doğacağına inanıyoruz."
"Artık iyileşme yoluna girildiğine göre ve üstelik reel faiz oranlarının en düşük seviyeleri gördüğü şu günlerde hükümetin de Türkiye'nin uluslararası piyasalardaki duruşunu sağlamlaştıracak yapısal reformları hayata geçirmesinin tam zamanıdır" diyen Ümit Boyner, yeni istihdam oluşturma konusundaki kapasite sıkıntısının nedeninin esnek olmayan iş piyasası düzenlemeleri olduğuna dikkat çekti. Bu düzenlemelerin aynı zamanda kayıt dışılığın da önünü açtığını ve üretkenliğin artmasını da engellediğini
belirten TÜSİAD Başkanı, "Bilindiği üzere kayıt dışı faaliyet gösteren şirketlerin finansa erişimi daha azdır ve insan sermayesine daha az yatırım yaparlar. Bu nedenle bu şirketlerin üretkenlikleri kayıtdışı faaliyet gösteren şirketlere göre çok daha düşüktür" diye bildirdi.
Konuşmasında Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) üyelik sürecine de değinen Boyner, "Bizler bu sürecin halihazırda her iki taraftan da kaynaklanan bir enerji eksikliği ile karşı karşıya olduğunu düşünüyor, hem atılan adımların hem de kullanılan dilin canlandırılması gerektiğine inanıyoruz. Referandum sonuçlarına bakarak Türk halkının büyük çoğunluğunda sivil, 21'nci yüzyılın ihtiyaçlarını yansıtan ve tartışma oluşturan siyasi konuları çözüme kavuşturan yeni bir Anayasa hazırlanması yönünde artan bir
isteklilik oluştuğunu söyleyebiliriz. Bu irade yepyeni bir reform sürecinin kapısını aralayabilir. Dünyanın büyüme alanlarındaki kayma Türk şirketlerinin AB şirketleriyle ortak ve katalizör olarak görev alabileceği piyasalarda yepyeni ticaret ve yatırım fırsatlarını beraberinde getirmiştir. Eksen kayması yönündeki bütün tartışmalara rağmen TÜSİAD olarak bizler Türkiye'ye en uygun değer ve yönetim sisteminin Avrupa modeli olduğuna kuvvetle inanıyor ve AB üyeliği için yılmadan çalışmaya devam edeceğimizi
yineliyoruz" diye kaydetti.
(KÖ-SB-SB)



Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile