WikiLeaks günlerdir beklenen belgeleri paylaştı, dünyada deprem yaşandı. Türkiye'nin geçtiği 7 bin metinde öne çıkanlar ise darbe, Davutoğlu, Erdoğan ve AB oldu. Belgelerde, Amerikan diplomatik yazışmalarında, yabancı liderlerle ve dünyadaki nükleer ve terörist tehditlerle ilgili değerlendirmeler bulunuyor. Belgeler, ABD'nin dünyadaki toplam 270 büyükelçilik ve konsolosluklarla 2004 yılından 2010’un Mart ayına kadarki günlük yazışmalarının içeriğini ortaya koyuyor. İşte WikiLeaks Türkiye belgelerinin tüm detayları...
WİKİLEAKS BELGELERİ 1.BÖLÜM
WİKİLEAKS BELGELERİ 2.BÖLÜM
WİKİLEAKS BELGELERİ 3.BÖLÜM
WİKİLEAKS BELGELERİ 4.BÖLÜM
WİKİLEAKS BELGELERİ 5.BÖLÜMWİKİLEAKS BELGELERİ 3.BÖLÜM
BELGE NO: 06ANKARA4688
TARİH: 11 Ağustos 2006
BELGE NO: 06ANKARA4688
GÖNDEREN MAKAM: ABD Ankara Büyükelçiliği
SINIFLANDIRMA: CONFIDENTIAL//NOFORN
KONU: Türkiye’nin dış politika yaşadığı bölünme, Başbakan’ın çemberi
1. Üst düzey Dışişleri Bakanlığı diplomatları ve Başbakan Tayyip Erdoğan’ın etrafındaki sıkı danışman çemberinin arasında uzun süreden beri yaşanan bölünme, son haftalarda belirgin bir şekilde büyüdü. Erdoğan’ın Ak Parti hükümeti altında yaşanan bu ayrılığının en büyük nedeni, hem Erdoğan’ın hem de Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün, çok sayıda girişimin sorumluluğunu üstlenmek için hevesli olan Başbakanlık danışmanı Ahmet Davutoğlu’yla olan yakın bağı. Son zamanlarda, bu tür sıkıntılar kağıt üzerinde daha faza yer almaya başladı. Bu iç kavga, Türk hükümetinin dış politikada aldığı tüm adımları etkiliyor.
2. İyi eğitimli Türk diplomatlar, ABD ve Avrupa’ya neyin satılacağı konusunu iyi bilmelerine rağmen, iç politika söz konusu olduğunda aynısı geçerli değil. Erdoğan’ın, aralarında Davutoğlu ve parti genel başkan yardımcılarının da yer aldığı çekirdek danışmanları, seçim bölgelerinde neyin gideceğini çok iyi biliyor. Ancak, dünyanın nasıl işlemesi gerektiğine dair Türkiye ve İslam merkezli görüşleri, Ankara dışında politikanın nasıl uygulanacağı konusunda bir engel oluşturuyor.
3. (Gizli, yabancıların görmesi yasak) Erdoğan’ın danışmanlarının Dışişleri Bakanlığı’ndan kendisini ayrıştırması, yeni şanslar doğurabilir. Aynı zamanda, yanlış anlaşılmalar olması ve yanlış adımlar atılması olasılığını da artırıyor. Örneğin, Şubat 2006’da Hamas’ın Ankara’ya yaptığı ziyarette Dışişleri Bakanlığı karanlıkta kaldı. Hamas’ın ziyaretiyle ilgilenen AK Partililer, bunu son derece gelişigüzel ve koordinesiz bir şekilde gerçekleştirdi. Bilgilendirilmeyen Dışişleri Bakanlığı, bizimle ön değerlendirme yapma imkanı bulamadı. ABD’nin özellikle attığı geri adım, AKP’nin gerçekten geri adım atmasına neden oldu. Hamas ziyaretinin neden olduğu memnuniyetsizliğin nereden çıktığı ve nedenini üzerindeki kısıtlı anlayışı ortadan kaldırmak, haftalar, hatta aylar sürdü.
4. (Gizli, yabancıların görmesi yasak) Hamas ziyaretinin ardından ABD ve diğer bölgelerde olan AK Partililer için muhtemelen en şaşırtıcı olan şey, eğer biz PKK liderleriyle görüşmüş olsak, kendilerini nasıl hissedeceklerinin sorulmasıydı. Erdoğan’ın çemberi için, bu benzersiz bir durum değil: Onlar için, terörizm PKK ile bağlantılı. Erdoğan’ın hayırsever İslamcı arkadaşı El Kadı’nin terör finansmanından yer alabileceğini düşünmek, spesifik İslami grupların terörist olarak görmesi kadar zor. Hamas ve Hizbullah batı politikalarının ters gitmesinin bir sonucu; çaresiz insanların bir cevabı ancak gerçekte terörist değiller. Onlara bu insanlara mantıklı konuşmalarına izin verin, Türkiye’nin nüfuzunu ortaya çıkarın ve Hamas değişecektir. Bu, Türkiye’nin bölgedeki diğer çabalarında, İran ( Dışişleri Bakanı Manuşer Muttaki’nin Türkiye’deki görüşmelerinde, Erdoğan’ın uluslararası konferanslarda Ahmedinejad ile yaptığı temaslarda); Suriye; (Türkler Beşir Esad’ın Lübnan’dan asker çekilmesini sağlamak ve Hariri soruşturmasında payları olduğunu düşünüyor); Gazze Şeridi ve Lübnan’daki mevcut çatışmalarında açıkça görüldü.
5. (Gizli, yabancıların görmesi yasak) Erdoğan çemberiyle Dışişleri Bakanlığı arasındaki kopukluğa dair daha yakın zamanlı bir örnek, Davutoğlu’nun Temmuz’un ilk haftasında Şam’a yaptığı ve Esad’la yaptığı görüşmeyle ilgili. Bu görüşmede göz ardı edilen Dışişleri Bakanlığı çok öfkelendi (Şam elçileri, Davutoğlu Esad’la görüşürken dışarıda bekletildi).
6. İsrail-Lübnan krizinin büyümesiyle, Erdoğan’ın küçük çemberindeki gerilim de arttı. Erdoğan, liderliğini kullanmak yerine, popülist yeniden seçilme havası içinde, kamuoyu desteğine dayandı. Erdoğan, hiçbir zaman İsrail’e karşı olumlu eğilim göstermeyen ve savunuculuğunu yapmak istediği Sünni destekçilerine oynuyor. Bu kitleleri hedef alan erken sonuçlardan biri, 3 Ağustos’ta Kuala Lumpur’da düzenlenen, Erdoğan’ın Ahmedinmejad’la görüştüğü ve İsrail karşıtı sözlerde bulunduğu İslami Konferans Örgütü konsey toplantısı, ve Gül’ün aynı tarihte Washington Post’a verdiği açık yorumdu. Gül’ün açıklamaları Türk hükümetinin öfkesini olumsuz bir şekilde ortaya koydu ve Washington’daki üst düzey Türk diplomatları gafil avladı.
7. (Gizli, yabancıların görmesi yasak) Suç ortağı olsun olmasın (biz olduğuna inanıyoruz), Gül birtakım çabalarıyla adını kirletti. Dışişleri Bakanlığına yeniden ağırlık kazandırıp kazandırmamak konusunda karar vermeli.
Dışişleri Bakanlığı yetkililer özellikle Kıbrıs gibi titiz konularda hem devlet hem de orduyla bir köprü oluşturulmasında önemli rol üstlenebilir. Veya Başbakan’ın çemberiyle çalışmaya devam edebilirler.
BELGE NO: 09ISTANBUL440
TARİH: 04 Aralık 2009
BELGE NO: 09ISTANBUL440
GÖNDEREN MAKAM: ABD İstanbul Konsolosluğu
SINIFLANDIRMA: Confidential
KONU: Türkiye-İran İlişkileri: Motivasyonlar, Sınırlamalar, Sonuçlar
Özet: Türkiye’den ve İran’dan düşünce kuruluşları, iş dünyası temsilcileri ve siyasi aktivist kaynaklarla yaptığımız görüşmelerde şu konularda geniş bir uzlaşmaya varıldı:
1) Türkiye bölgesel istikrar ve atışmadan kaçınmak, Türkiye’nin Doğu ile Batı arasında vazgeçilemez bir köprü olabilmek, enerji ve ticaret alanlarında uzun vadeli ilişkileri güçlendirebilmek amacıyla ve Türkiye’nin yaklaşımının Tahran’ın tavrının ılımlı bir hale getirebilmesi adına İran’la daha yakın ilişkiler yürütüyor.
2) İran bu yaklaşıma Türkiye’yi diplomatik yalnızlığına karşı bir sığınak, yaptırımlara karşı bir tampon ve halkı için bir güvenlik vanası olarak gördüğünden karşılık veriyor. Ancak,
3) Türkiye’nin İran’ın karar alma mekanizmaları üzerindeki etkisi sınırlı, Türkiye İran’ı hiçbir zaman Tahran için stratejik kaygı anlamına gelen bir konuda duruşunu değiştirmeye ikna edemedi.
Öte yandan bağlantılarımız, İran’ın karar mercilerinin en azından taktiksel olarak çok taraflı baskıya yanıt verdiğini, Türkiye’nin İran’a karşı BM Güvenlik Konseyi ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nda alınacak ağır yaptırım kararları konusunda kilit bir rol oynayabileceğini ve oynaması gerektiğini ifade etti.
Özetin sonu
Türkiye-İran ilişkileri konusunda bağlantıların görüşleri
Ahmedinejad’ın 8-9 Kasım’da yapacağı İstanbul ziyareti öncesinde, birkaç hafta boyunca İstanbul’daki Büyükelçilik’in İran Gözlemcisi, Türkiyeli ve İranlı bağlantılarımızın görüşlerini aldı.
Konuştuğumuz kişiler arasında Türkiye’den akademik uzmanlar, İran’la iş yapan Türk işadamları, tutuklanma korkusuyla Türkiye’ye sığınan birçok İranlı ve İran’In dış politikasını takip eden ve Tahran’da yaşayan birçok İranlı bağlantı yer alıyor.
Türkiye’nin motivasyonları
Birçok akademisyen ve düşüne kuruluşu analistine göre Türkiye İran’la birçok ilgili sebep dolayısıyla yakın ilişkiler kuruyor. Bunların birincisi Davutoğlu’nun “Stratejik Derinlik” konsepti. İkincisi Türkiye’nin İran politikası “reel politiğin zaferi”ni simgeliyor.
Bölgesel istikrar ve çatışmadan kaçınma: Türkiye’den bağlantılar, hatta Dışişleri Bakanlığı’ndan isimler yakın zamanda Türkiye’nin İran konusundaki en kötü sonucun İran’In nükleer tesislerine yapılacak bir saldırı olduğuna inandığını söyledi. İran’ın nükleer silah kapasitesine sahip olması en kötü ikinci sonuç olarak görülüyor. Bu da Türkiye’nin bölgesel istikrarın karşı karşıya kalacağı tehlikelerle ilgili neden bu kadar kaygılı olduğuna yönelik ipucu veriyor. Türk kamuoyu da İran’a saldırıyı İran’ın nükleer silah sahibi olmasından daha tehlikeli görüyor, Tahran’ın bir Müslüman ülkeye saldıracağına inanmıyor.
Türkiye’nin ılımlı bir bölgesel lider ve Doğu ile Batı arasında vazgeçilemez bir köprü olarak tanınması: Ankara’da yaşayan bir uluslararası ilişkiler profesörüne göre Türkiye, bölgenin aksi takdirde bir güç boşluğuyla karşı karşıya kalacağı fkriyle İran’la olan ilişkilerini güçlendiriyor. Bölgedeki başka hiçbir ülkenin İran’ı dengeleyebilecek askeri ve ekonomik gücü yok. Türkiye bu boşluğu, İran’ın güçlenmesinden korkan diğer devletler adına dolduruyor.
Akademisyene göre Türkiye’nin İran’la ilişkilerini Türkiye’yi Batı için vazgeçilmez bir ortak haline getirecek bölgesel liderlik pozisyonu için de istiyor. Bağlantımız bu durumun Türkiye’yi zaman zaman kendisini ABD hükümetinin duruşundan uzaklaştırmak zorunda bıraktığını ancak bunun ABD’den stratejik bir uzaklaşma olmadığını belirtti.
Enerji ve ticaret alanında uzun vadeli ilişkileri güçlendirmek: Türkiye enerji güvenliği ihtiyaçlarının bütün uygun kaynakların değerlendirilmesini gerektirdiğini saklamıyor. Buna karşılık biz, ABD’nin Türkiye’nin enerji arzının çeşitlendirilmesini desteklediğini belirterek İran’ın güvenilir bir ortak olmayabileceği uyarısını yaptık.
Türkiye İran’la ticaret ilişkilerini genişletmek istiyor: Hem Türk hem de İranlı yetkililer ikili ticaret hacminin artırılması çağrısı yaptı. Dahası Türkiye, İran’la mali ilişkilerini korumak ve geliştirmek için de adımlar atıyor.
İran’ı bölgesel örgütlerle bağlamak: Türkiye’deki bağlantılarımız Davutoğlu, Türk dış politikasını kontrol ettiği sürece, Ankara’nın İran’la iki taraflı ve çok taraflı ilişkiler kurma çabalarını sürdüreceğini, ilişkileri maksimuma çıkarmak için bölgesel uluslararası kurumlarla işbirliği yapacağını söyledi.
BELGE NO: 09ISTANBUL440
İran’ın motivasyonları
Türkiyeli ve İranlı bağlantılarımıza göre İran Türkiye’yle daha yakın ilişkiler kurmaktan memnun çünkü Türkiye’yi diplomatik yalnızlığına karşı bir sığınak, yaptırımlara karşı bir tampon ve nüfusu için bir güvenlik vanası olarak görüyor. Türkiye’nin İran için değeri özellikle şu altı konuda hissediliyor: Ekonomik, diplomatik, siyasi, kültürel, Türkiye’nin ABD için stratejik önemi.
Türkiye’nin İran üzerindeki etkisinin sınırları
Türkiye’nin İran üzerindeki etkisi geniş bir alana yayılıyor ancak derine inmiyor. Bağlantılarımızın hiçbiri Türkiye’nin İran’ın liderlerine rejimin stratejik çıkarlarını etkileyecek bir konuda fikir değiştirtebildiğini göremediklerini söyledi.
İstanbul’da yaşayan ve gayrı resmi biçimde Davutoğlu’na danışmanlık yapan ve kendisine Eylül ve Ekim ayında İran Dışişleri Bakanı Muttaki’yle yaptığı görüşmelerde eşlik eden bir profesör, Davutoğlu’nun girişimlerinin Tahran’ı 1 Ekim’de yapılacak Cenevre görüşmelerine katılmaya ikna ettiğini söyledi. Ancak diğer bütün bağlantılarımız bu iddiayı reddetti.
Davutoğlu’nun Gül ve Erdoğan desteğiyle gerçekleştirdiği haftalar süren şahsi diplomasi girişimleri İran’ın karar mercilerini Türkiye’yle Tahran nükleer reaktörü yakıt takasını işler durumda tutacak bir anlaşmaya ikna edemedi. İş dünyasından bir bağlantımız, “İran Türkiye’nin masadan kalkıp gitmeyeceğini biliyor” dedi.
Türkiye gerçekten İran’ı herkesten daha iyi mi anlıyor?
Türkiye’nin İran’la daha yakın ilişkiler arayışının altında Ankara’nın Türkiye’nin İran’ın durumunu herkesten daha iyi anladığı varsayımı yatıyor. Ancak İranlı bağlantılarımız bu varsayıma şiddetle karşı çıkıyor. Bu kaynaklar Türkiye’nin İran’ın iç dinamikleriyle ilgili tespitlerini öznel bir süzgeçten geçirdiğini dolayısıyla tespitlerin rejimin istikrarıyla ilgili kanıtları şişirdiğini söylüyor.
Türkiye’ye sığınan birbirinden bağımsız iki “Yeşil Hareket” aktivistine göre Türkiye, Ahmedinejad’ın zaferini hemen tebrik ederek ve Yeşil Hareketin siyasi önemini göz ardı ederek büyük bir fırsat kaçırdı. Birçok aktivist bugün Türkiye’nin bölgesel istikrar adına İran’ın rejimin hayatta kalmasına çok fazla bağlı olduğunu düşünüyor.
ABD hükümeti gibi Türkiye de İran rejimi içinde birçok fraksiyon olduğunu kabul ediyor. Abdullah Gül’ün Interpol’ün Kırmızı Bülten’le aradığı Rafsancani yanlısı Muhsin Rezai’yle, Erdoğan dahil Türk yetkililerin ise Meclis Başkanı Ali Laricani ile görüşmesi de buna işaret ediyor. Bu durum Türkiye’nin İran’ın en güçlü liderinin kim olacağı konusunda bahislerini bölmeye karar verdiğini de gösteriyor.
Sonuçlar
Eğer bağlantılarımızın üzerinde uzlaşma sağladıkları bu görüşler doğruysa, bu durum Başbakan Erdoğan’ı İran’a karşı sert bir tavır takınmaya ikna etme çabalarımızın zorlu bir girişim olacağını gösteriyor. Erdoğan P5+1 ülkelerinin duruşuna yakınlaşsa bile Tahran’ın kendisine olumlu yanıt verme ihtimali düşük. Diğer yandan bağlantılarımız İran rejiminin uluslararası baskı altında taktik olarak geri çekildiği örnekleri de hatırlarıyor.
Eğer bu doğruysa Türkiye’yi UAEK ve BM Güvenlik Konseyi’nde destekçi bir rol oynamaya ikna edebiliriz ve etmeliyiz.
BELGE NO: 07ANKARA1258
TARİH: 23 Mayıs 2007
BELGE NO: 07ANKARA1258
GÖNDEREN MAKAM: ABD Ankara Büyükelçiliği
SINIFLANDIRMA: Secret
KONU: Türk ordusu ve demokrasi
1. Türk ordusunun 27 Nisan’da yayımladığı ve siyasi kriz yaratan muhtıranın ardından, ordunun ülke içi ve yurt dışındaki bağlantılarla konuşmayı reddetmesi yüzünden yapay bir suskunluk hali gözlendi. Bu sessizlik, Genelkurmay İkinci Başkanı Ergin Saygun’un ordunun amaçları ve mevcut düşünce sistemiyle ilgili konuşmaya gönüllü olmasıyla birlikte bozuldu. Türkiye’de demokrasiyi ve anayasal süreci desteklemek için bütün oyuncuların karşılıklı olarak uzlaşması ve pragmatizm gerekliliğine vurgu yapmak için bu görüşmeyi kullandık.
2. ABD’nin Türkiye Maslahatgüzarı Nancy McEldowney ile bir araya gelen Saygun, Türkiye’deki ülke içi siyasi konuları gündeme getirdi ve Türk ordusunun neden 27 Nisan muhtırasını açıklamaya zorlandığını anlamanın önemli olduğunu söyledi. Saygun, ordunun sadece Türkiye’nin laiklik sisteminin korumak için sesini yükselttiğini belirtti. Bu, Türk ordusunun gerçekleştirmekte kararlı ve yükümlüğü olduğu birinci sorumluluğudur. Türk anayasasının orduyu laik devleti koruma konusunda güçlendirdiğinin altını çizen Saygun, ordunun da bunu yaptığını ve yapmaya devam edeceklerini söyledi.
3. ABD’nin Türkiye Maslahatgüzarıysa, bu sözlere yanıt olarak Türkiye’nin en değerli özelliğinin laik ve demokratik bir ülke olması olduğunu vurguladı ve bu iki özelliğin korunmaya devam edilmesi gerektiğini söyledi. Maslahatgüzar, ülke genelinde artan gerilim ve kutuplaşmaya dikkat çekti ve ordunun hareketlerinde dikkatli olup, ülkenin menfaatlerini dikkate alması gerektiğini söyledi. Karşılıklı tartışmayı ve istikrarsızlığı önleyip, anayasayla paralel çizgide ilerleyen bir siyasi süreç izlemek Türkiye’nin ve siyasi bağlantısının bir önemi olmadan bütün Türklerin en büyük çıkarıdır.
4. Saygun, ordunun karşılıklı tartışma içine girmek istemediğini ve böyle bir şey yapma niyetinde olmadığını söyledi. Saygun, istedikleri takdirde, sokaklara tankları gönderebileceklerini ancak bunu yapmadıklarını belirtti. Saygun aynı zamanda, ordunun siyasi, ekonomik ve sosyal istikrar konusuna uzlaşma konusuna herhangi bir çaba sarf etmeyen Ak Parti’den çok daha fazla önem verdiğini de ifade etti.
5. ABD’nin Türkiye Maslahatgüzarı, devam eden parlamenter seçimin sorunsuz bir şekilde devam etmesinin önemli olduğunu ve doğrudan halk oylamasının sonuçlarını tamamen kabul ettiklerini söyledi. Saygun, bu söylenenlere içtenlikle katıldığını söyledi ve Genel Kurmay’ın Ak Parti’yle ne parlamento ne de hükümette herhangi bir sorun yaşadığını belirtti. Saygun ek olarak, tek sıkıntılarının istikrarı tehdit eden radikal politikalar olduğunu söyledi.
6. YORUM: Burada, Genel Kurmay'ın devam eden siyasi gerilime yönelik atacağı adımlarla ilgili her kafadan farklı bir ses çıkıyor. En fazla konuşulan şeyse, Ak Parti’nin kapatılıp, bireysel olarak suçlandıkları davaları gündeme getirerek parti liderlerinin güvenilirliğinin sarsılacağı oldu. En dikkatli gözlemciler, ortam halen gergin olduğundan net olarak dile getirilemeyen anlayışı, Genel Kurmay’ın cumhurbaşkanlığı ve İslamcı politikalar konusunda kırmızıçizgilerini belirlediği ve Ak Parti’nin bu sınırları geçmeme konusunda anlaşması olarak gösteriyor. Bütün bu söylentilere rağmen, 22 Temmuz’daki seçimler öncesi manevraların yoğunlaşacağı kesin ve ABD Genel Kurmaylığının demokrasi, uzlaşma ve anayasal sürece sağlayacağı destek ise kritik önem taşımaya devam edecek.
BELGE NO: 05ANKARA1730
TARİH: 25 Mart 2005
BELGE NO: 05ANKARA1730
GÖNDEREN MAKAM: ABD Ankara Büyükelçiliği
SINIFLANDIRMA: Confidential
KONU: Akıntıyla sürüklenen Türkiye
ÖZET: 1- Türkiye, iç ve dış politikada, iktidardaki Ak Parti hükümetinin liderlik ve yapısal problemlerinden kaynaklanan bir sapma yaşıyor. Türkiye'nin ve Ak Parti'nin, ABD ile ilişkilerini nasıl idare ettiğini de kapsayan sağlıklı bir kimlik tartışması gecikmiş olsa da başladı. Ancak Ak Parti'nin politikasındaki karışıklıklar, yükselen milliyetçi söylemin doldurmak için fırsat kolladığı bir boşluk yaratıyor. Yaşanan bu politik sapma süreci uzayabilir ve AB reformları ile karşılıklı işbirliğini daha zor bir duruma sokabilir. Bu sapma, gelecek krizin yeni siyasi alternatifler yaratacağı hesap günü gelene kadar devam edebilir.
ÖZETİN SONU
2- Ak Parti hükümeti zorlu AB uyum sürecinden geçerken, açıkça iç politika ve ekonomik reformlar tarafında akıntı ve rüzgarla sürüklenen bir gemi görüntüsü çiziyor. 2003 ve 2004 döneminde yapılan yasa değişiklikleri oldukça yetersiz. Ak Parti hükümetinin ordu, Cumhurbaşkanı ve büyük oranda laik devlet bürokrasisiyle işbirliği az seviyede. Ak Parti içindeki yolsuzlukların kontrol altına alınmasında başarı sağlanamıyor. IMF tarafından yeni bir stand-by programı için ön şart olarak istenen bankacılık, vergi idaresi ve sosyal güvenlik yasalarını çıkarmada yavaş kaldı. AB ile olan ilişkileri göz ardı ediyor. Erdoğan AB ile üyelik müzakereleri yürütecek baş müzakereci atamayı geciktirdi; hem Erdoğan hem de Gül, AB'li yetkilileri ve politikacıları rahatsız eden açıklamalarda bulundu. Erdoğan, hala uzun zamandır beklenen kabine değişikliğini gerçekleştirmedi.
3 - Ak Parti yetkilileri, hükümetin politikalarındaki bariz sapmayı reddederken, bu durumun [sapma] Erdoğan'ın seçmen tabanını azaltmaya başladığına yönelik bir işaret görmüyoruz. Ak Parti'nin eski seyrini kazanma çabaları İslami/Yeni Osmanlıcı refleksleri nedeniyle tehlikeli bir durumu yansıtıyor. Bu hükümetin ikili ilişkilerimize yeniden odaklanarak, bu ilişkileri daha stratejik bir düzeye taşıyabileceğinden kuşkuluyuz.
4- Başbakan Erdoğan yalnızlaştırılmış durumda. Kabinesi ve parlamentodaki grubuyla temasını yitirmiş durumda. Erdoğan'a yakın milletvekilleri ve bakanlar bize, başbakanla artık kolay iletişim kuramadıklarını ve Erdoğan'ın gazabına maruz kalacakları korkusuyla elleri bağlı şekilde secde ettiklerini belirtiyor. Şimdiye kadar Ak Parti politikalarının güçlü savunucuları olan iş dünyası, başbakanın artık kendilerini dinlemek istemediğini hissettiklerini belirtiyor. En son olarak duyduğumuz bilgiye göre ise Erdoğan, büyüme sürecinde içinde yer aldı İskender Paşa Dergahı'ndan en yakınında yer alan dini akıl hocalarıyla da bağlarını kesmiş durumda.
5- Bağlantıda bulunduğumuz birçok kişiden aldığımız bilgilere göre, Erdoğan az okuyor ve büyük oranda da İslami eğilimi ağır basan yayın organlarını takip ediyor. Partiye yakın diğer kaynaklardan alınan bilgilere göre de, Erdoğan Dışişleri Bakanlığı'nın analizlerinden yararlanmayı reddediyor, askeri ve Milli İstihbarat Teşkilatı da ellerindeki bilgileri başbakanla paylaşmıyor. Erdoğan'ın dünyaya hiç bir zaman gerçekçi bir bakış açısı olmadı ancak Necmettin Erbakan'ın (Hoca) liderliğini yaptığı Saadet Partisi tarafından İslami kanatta saf dışı bırakılacağı korkusu onun için önemli bir dönümü noktası oldu. Erdoğan, buna rağmen karizmasına, iç güdülerine ve internette yayımlanan komplo hikayeleri ve yeni-Osmanlıcı fantazilerin içinde kaybolmuş danışmanlarının sunduğu süzme bilgilere güveniyor. Örneğin, İslamcı dış politika danışmanı ve Gül'ün yakın destekçisi Ahmed Davutoğlu gibi.
6- AKP içinde daha ideolojik bakış açısına sahip Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül, özellikle Erdoğan'ın dış gezilerinde perde arkasından entrika çevirmeye devam ediyor. Gül, Erdoğan'ın altını oymaya ve partinin daha büyük bölümünü kendi kontrolüne almaya çalışıyormuş gibi görünüyor. Ak Parti iktidara geldikten dört ay sonra başbakanlığı Erdoğan'a bırakan Gül, bu görevi yeniden elde etmeye çalışıyor olabilir. İngilizceyi daha iyi konuşan Gül, daha 'ılımlı' ve 'modern' bir görüntü çizmeye çalışıyor. Aslına bakılırsa, Gül'ü yakında tanıyanlar, onun Batı'ya karşı Erdoğan'a kıyasla daha ideolojik bir bakış açısına sahip olduğunu belirtiyor. Pragmatik bakış açısını yansıtan Gül, ikili ilişkiler ve Irak'taki seçimlerden beri Türkiye'nin Irak politikası konusunda bazı yapıcı değerlendirmelerde bulundu. Ancak, buna rağmen Gül ve ona benzer şekilde düşünen bazı milletvekilleriyle, gazetecilerin Erdoğan'ın üstüne gelmenin bir yolu olarak ABD karşıtı davranışları kışkırtıyor. Sunni toplumun hislerine tercüman olma arayışı da bu motivasyonun diğer nedenini oluşturuyor.
7- Ak Parti içerisindeki kargaşa, Erdoğan taraftarlarıyla partiyi oluşturan diğer eğilimlerin temsilcileri arasında bir büyük bir rahatsızlık yaratmış durumda. *****, Erdoğan'ın hem iç hem de dış politikada ve ABD ile ilişkileri yeniden rayına oturtmada nasıl hareket etmesi gerektiğini bilmediğini söylüyor. İslami cenahın önde gelen isimlerinden ****, içlerinde bulunan ve bize bilgi sızdıran iki kontak kişiye Erdoğan'ın, partide artık oldukça yoğun hale gelen yolsuzluklar nedeniyle istifa etmenin eşiğinde olduğunu söylemiş...
Yükselen Milliyetçilik
10- Ak Parti'nin güç kaybetmesinin daha rahatsız edici bir sonucu bulunuyor; o da yükselen milliyetçilik. Türkiye'de bu dönemde en çok satılan kitaplardan biri Türklük duygusunu kabartan 'Metal Fırtına' adlı roman oldu. Bu kitapta, ABD'nin Türkiye'yi işgal ettiği ve daha sonra Türklerin, Ruslarla birlik olarak karşı saldırısı anlatıyor. Diğer en çok satan kitap ise 'Mein Kampf'. [Hitler'in siyasi görüşünü ve Nasyonal Sosyalist fikirleri açıklamış olduğu kitap.]
YORUM
13 - AB ile müzakerelere başlamak için tarih almak gibi büyük hedeflerinden birine ulaşan Erdoğan liderliğindeki Ak Parti, fikirlerini ve enerjisini kaybetmiş durumda. Şimdilik, AB ve IMF'nin talep ettiği reformlar yeniden güç kazanan milliyetçilerin sert muhalefetiyle karşı karşıya kalacak ve hükümet zor konulardaki kararları ertelemeye çalışacaktır ve değişime ayak direnen hakim duruş olacaktır. Karşılıklı işbirliği daha zor olacak, makul olmayan ABD 'talepleri'nin Türk 'egemenliğini' çiğnediği belirtilerek daha hassas noktaya taşınacaktır.
14- Politikadaki bu sapma dönemi uzun sürebilir. Ak Parti'nin parlamentodaki çoğunluğu giderek azalıyor ancak bu yavaş biçimde oluyor. Ak Parti içindeki mutsuz havaya rağmen, mevcut durumda bu partiye siyasi bir alternatif bulunmuyor. Ayrıca, bölünmeyi zorlayacak kişi ya da kişiler için de riskler bulunuyor. Erdoğan'ın elinde hala, erken seçime gitme kartı bulunuyor. İşin tehlikeli tarafı ise, zor kararlar ve politik sistemin yeniden düzenlenmesi, hem Ak Parti'yi yeniden canlandırma hem de yeni siyasi rakipler getirecek yeni gerçek bir kriz çıkana kadar ertelenecek…



















