Büyük tartışmalara neden olan 3. Yargı Paketi ile “adli kontrol” uygulamasının düzenlendiği Ceza Muhakemesi Kanunu 'nun (CMK) 109. maddesindeki sınır tamamen kaldırıldı. TBMM 'ye sevk edilen tasarıda adli kontrol tedbirinin uygulanabilmesi bakımından 3 yıllık üst sınırın 5 yıla çıkarılmıştı. Ancak bu düzenleme Alt Komisyon 'da yapılan görüşmeler sonucunda değiştirildi ve süre sınırlaması tamamen kaldırıldı. Böylece istisnasız bütün suçlarda, tutuklama sebeplerinin varlığı söz konusu olsa bile tutuklamaya alternatif olarak mahkemelerce gerekli görülmesi halinde şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar verilebilecek.
Düzenleme, adli kontrolün kapsamını genişletmek suretiyle tutuklamadan kaynaklanan kişi hak ve özgürlüklerine müdahale niteliğinde sayılan mahsurların da önemli ölçüde azaltılmasını sağlayabilecek.
Buna göre, halen cezaevi mevcudunun yüzde 27,5 'ini oluşturan 34 binin üzerindeki tutuklular, teorik olarak adli kontrol altına alınabilecek. Bu olanaktan özellikle uzun süredir tutuklu olan sanıkların yararlanabileceği belirtildi. Bakanlık verilerine göre tutukluların 27 bin 478 'i yani yüzde 77 'si son 12 ay içerisinde tutuklandı. 3 yıl veya daha fazla tutuklu olan 1.176 kişi bulunuyor.
Kaçma şüphesi bile...
Düzenlemeye göre, suç işlediği yönünde kuvvetli şüphe bulunan kaçma, delilleri gizleme şüphesi olsa bile tutuklama yerine adli kontrole karar verilebilecek. Adli kontrolüne karar verilen sanık, cezaevine girmek yerine bazı sınırlamalarla yaşayacak. Kanuna göre mahkemenin sınırlamalarında bazıları şöyle:
- Yurt dışına çıkamamak.
- Hâkim tarafından belirlenen yerlere, belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak. (Karakola imza gibi)
- Hâkimin belirttiği merci veya kişilerin çağrılarına ve gerektiğinde mesleki uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam konularındaki kontrol tedbirlerine uymak.
- Her türlü taşıtları veya bunlardan bazılarını kullanamamak ve gerektiğinde sürücü belgesini teslim etmek.
- Özellikle uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla, hastaneye yatmak dahil, tedavi veya muayene tedbirlerine tâbi olmak ve bunları kabul etmek.
- Şüphelinin parasal durumu göz önünde bulundurularak, hâkimce belirlenecek bir güvence (kefalet) miktarını yatırmak.
Şüpheli, Cumhuriyet savcısının istemi ve sulh ceza hâkiminin kararı ile soruşturma evresinin her aşamasında adlî kontrol altına alınabilecek. Hâkim, Cumhuriyet savcısının istemiyle, adlî kontrol uygulamasında şüpheliyi bir veya birden çok yeni yükümlülük altına koyabilecek. Kontrolun içeriğini oluşturan yükümlülükleri bütünüyle veya kısmen kaldırabilecek, değiştirebilecek veya şüpheliyi bunlardan bazılarına uymaktan geçici olarak muaf tutabilecek. Bu hükümler mahkemeler tarafından dava aşamasında da uygulanabilecek.
Adlî kontrol altında geçen süre, tutukluluktan sayılmayacak, yani daha sonra kişi mahkum olursa yatacağı cezadan düşmeyecek.
Ev hapsi artacak, elektronik kelepçe gelecek
Bakanlık verilerine göre halen 890 kişi ev hapsinde bulunuyor. Ancak adli kontrolün yaygınlaşmasıyla birlikte ev hapsi, tutuklular için de olabileceği için bu sayı artacak. Ayrıca belirli yerlere gitmeleri yasaklanan sanıklar için elektronik kelepçe de uygulanabilecek.
Ülgen: Başbuğ ve muvazzaf subaylar da yararlanabilir
Ergenekon ve Balyoz davalarında avukatlık yapan Celal Ülgen, adli kontrol düzenlemesinin, tutuklu milletvekilleri ile eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ve muvazzaf subaylara da cezaevinden çıkma yolunu açabileceğini söyledi. Evden, mahalleden veya kentten çıkmama gibi sınırlamalar getirilebileceğini belirten Ülgen, muvazzaf subayların lojmanları ile işyeri arasında gidip gelmekle sınırlandırılabileceğini de kaydederek “Görevlerine gidip gelebilirler” diye konuştu.
25 Bin Tutuklunun Adli Kontrol Umudu
Yasa yürürlüğe girdiğinde bu konuda kararı mahkemeler verecek. Adli kontrol umudu taşıyan tutuklular arasında milletvekilleri, muvazzaf subaylar ve Başbuğ da var.