Çalık Holding’in ana sponsorluğunda TEMACC organizasyonunda ve Marketing Türkiye’nin içerik yönetimiyle gerçekleşen Ankara Marka Festivali’nin ilk gününde ünlü sanatçılar Ayşegül Aldinç, Ferhat Göçer, Sertab Erener ve yazar Metin Hara izleyiciyle buluştu. Sanatçı Ayşegül Aldinç, “İş’te Benim Yaşadıklarım” başlıklı oturumda 1981 yılında İrlanda’nın başkenti Dublin’de katıldığı Eurovision Şarkı Yarışması’nı hayatının kırılma noktası olarak tanımlayarak şunları anlattı:
“Sanırım benim kırılma noktam Eurovision’du. Şarkıcı olmak isteyen bir insanı büyük bir denize atmak gibiydi. Yüzmeyi uluslararası bir yarışmada öğrenmek. Üstelik Eurovision o sıralar çok önemli bir yarışmaydı. Bir anda sektörün ortasına düştüm. Orada o küçük Ayşegül’ün bacaklarının titremesi lazımdı ama öyle bir şey olmadı. Sanırım cesaretimin ilk geldiği yer orasıydı.”
“Başarıya ulaşmak için her yol mubahtır” sözüne inanmadığını söyleyen Aldinç, “Belki birileriniz beni bundan dolayı seviyor, saygı duyuyor olabilir. Belki de bugün burada oturmama sebep olan şeyler yaptıklarım değil, yapmadıklarım olabilir” dedi.
Kendisine sunulan fakat bir sebepten seslendirmediği ve başka yorumcuların okuduğu şarkılarından oluşan“Iskaladığım Şarkılar” adlı bir albüm çıkarmak istediğini söyleyen Aldinç, “Sezen Aksu’nun Keskin Bıçak’ı bunlardan biri. Sezen onu bana verdiğinde, “Sezen bu biraz arabesk, pek bana uymuyor galiba’ dedim” diye konuştu.
Ferhat Göçer: “Sevdiğiniz işi yapın”
Uzun yıllar hem müzisyenliği hem de tıp doktorluğunu birlikte yürüten Ferhat Göçer ise, “Yıllarım Gitti” başlıklı oturumda iki meslek arasındaki seçim sürecini anlattı. Göçer, “İki ayrı alana konsantre olmak zor. Biraz insanüstü bir çaba. Ben 15 yıl bunu sürdürdüm. Kırılma noktam ise müziğe yoğunlaşma kararı almam oldu. Mesleği bırakmakta zorlandım aslında. Kendimi bu konuda hala öksüz hissediyorum ama artık daha çok sevdiğim ve var olduğumu düşündüğüm bir işte, daha doğrusu çalıştığımı düşünmediğim bir şekilde devam ediyorum” şeklinde konuştu.
Sosyal medyanın günümüzde markalaşma sürecindeki etkilerine de değinen Göçer, sosyal medyaya alışma sürecini de içtenlikle değerlendirdi. Ferhat Göçer, “Zamanında burada çok dayak yemiş adamlardan biriyim. Sosyal medya dili alıştığımız dilden farklıydı. O dili öğrenene kadar çok dayak yedik. Ben kendimi sosyal medyada doğru ifade edebilmek için neredeyse 7-8 senemi harcadım. Ama ister marka olmak, ister ünlü ya da şöhretli olmak deyin bu da onun vazgeçilmez bir parçası. Kabul ederek yaşamamız gerekir” dedi.
Sertab Erener kitap yazıyor
Festivalin ünlü konuklarından biri de sanatçı Sertab Erener’di. 11 yaşında yakalandığı kolit hastalığıyla boğuşurken mesleğini nasıl yaptığını anlatan Erener, “Hayatta yıkıldıkça ayağa kalkanlardan biriyim ben de. Açıkça söyleyeyim, ben bir savaşçıyım. Ben şarkıcı olarak kendimi var edebilmek için çok uğraştım” diye konuştu.
Hayat yolculuğunu ve markasını anlatan Sertab Erener, 2017’nin meslekteki 25. yılı olduğunu ve bunun şerefine bazı projeler hazırladığını söyledi.
En sevilen şarkılarını bir albümde toplayacağını ve bu şarkıları hayatındaki değerli insanlarla birlikte seslendirmek istediğini açıklayan Erener’in bir diğer sürprizi ise kitap yazdığını açıklaması oldu. Erener şöyle konuştu:
“6 aydır bir kitap yazıyorum. Bu 25 yılda neler yaşadığımı kaleme alıyorum. Çok zormuş yazmak. Terapi gibi, geçmişi kazıyarak, tekrar yaşayarak yazıyorum. 2017’de Eylül-Ekim gibi bitireceğim inşallah. Hastane günleri, hastalığı kafaya takışım, şimdiki hayatım. İnşallah yazdığım kitap bir işe yarar. Bir şekilde insanlar bu kitap sayesinde kendilerine daha iyi davranırlar, farkındalıkları artar ve bedenlerini daha çok severler. Umarım çok kişiye ulaşır ve ilaç olur.”
Sertab Erener, 25. yıl şerefine 40 kişilik bir ekiple müzikal tadında bir sahne gösterisi hazırladığını ve 2017’de büyük bir turne ile sevenleriyle buluşacağını da söyledi.
Müzik sektöründe artık turne yapmanın çok zor olduğunu söyleyen sanatçı, “Arkadaşlarım bu iş için delilik dedi.
Ben de ’Ben delinin tekiyim, yapacağım’ dedim” şeklinde konuştu.
Ayshe: “Zoru başarmayı hep sevdim”
Muhteşem Yüzyıl ve Güllerin Savaşı gibi dizilerde oynayan ve yaptığı single’la müzik kariyerine de başarılı bir adım atan Ayshe de Ankara Marka Festivali bünyesindeki konuşmacılardan biriydi. Sanatçı, “Hayatım boyunca zoru başarmayı sevdim. Fazla mükemmeliyetçi bir yapım vardı. Okulda 1. olmazsam depresyona girerdim. Lisede fen okudum. Konservatuar öğrencileriyle dalga geçerdim. Sonra eğitimini aldığım şeyi sevmediğimi fark ettim. Şimdi ait olduğum yerdeyim ve yıllar önce onların yaptıklarını yapıyorum” dedi.
Metin Hara: “İnsancıl markalara ihtiyacımız var”
İnsana güven kurucusu ve yazar Metin Hara ise konuşmasında markaların insancıllığını yitirdiği anda çürümeye başladığını belirterek, “İnsancıl, doğayı koruyan, çocukların hayatına değer veren markalara ihtiyacımız var” dedi.
Kendisinin ve ailesinin sağlık sorunları nedeniyle zor bir çocukluk yaşadığını anlatan Hara, “Marka olmaktan ziyade her birimiz iyilik hareketinin kahramanı olmalıyız. Biz kusurlu insanlar kahraman aramayı bırakmalı ve o kahramanın kendisi olmalıyız” dedi.
Bir Ankara markası Gamze Cizreli
BigChefs’in kurucusu Gamze Cizreli ise, “Kim Demiş Ankara’dan Marka Çıkmaz” başlıklı oturumda markasının Ankara’dan İstanbul’a, oradan da dünyaya uzanan yolculuğunu festival izleyicileriyle paylaştı. Markasının değer kazanmasının hem kadın eli değmesinden hem de misafirlerine özenli tutumlarından kaynaklandığını kaydeden Cizreli, “Büyüyen KOBİ’ler ülke ekonomisi için çok önemli. İşletmelerde çalışanlardan tedarikçilere kadar büyük bir ekonomi var” dedi.
İstanbul’a açılmasıyla birlikte markasının büyüdüğünü söyleyen Cizreli, emek vererek, doğru ekiple ve doğru paydaşlarla çalışmanın önemini vurguladı.
Twigy ve Arzum’un marka yolculuğu
“Markalaşma Üzerine Bir Çift Laf: Twigy & Arzum” başlıklı oturumda Twigy Yönetim Kurulu Başkanı Sinan Öncel, Twigy’nin sıfırdan başlayan bir hikaye olduğunun altını çizerek şöyle konuştu:
“Üniversiteyi bitirdiğimde hiç sermayem yoktu. Fransa’dan bir arkadaşım pofuduk terlik getirdi ve bana ‘Bunları satsana’ dedi.
Bırakın AVM’leri, büyük marketlerin bile olmadığı bir dönem. Ben onları ithal edip satmaya başladım. O dönem İpana markası, ‘Bize bir kampanya için 30 bin terlik lazım’ dediğinde şansım döndü. Sonra kendim üretim yaptım, Twigy markasını yarattım.”
“Sürüden ayrılanı kurt kapar” anlayışının yanlış olduğunu söyleyen Öncel, gençlere, “Sürüden ayrılın. Sürüden ayrılmadan bir iş başaramazsınız. Bizi şu ana kadar kurt kapmadı. Yenilikçi fikirleri hayata geçirmede cesur olun” tavsiyesinde bulundu.
Arzum Yönetim Kurulu Başkanı Murat Kolbaşı da geleneksel aile işletmesini nasıl dönüştürdüğünü anlattı. Arzum’un hikayesinin 1966’da Adana’da başladığını, 1988’de 22 yaşındayken işi babasından devraldığını söyleyen Kolbaşı, “İşe önce logoları değiştirerek başladım ve bir fark yarattım. UNESCO’ya başvurup Türk kahvesinin Türkiye’ye ait bir miras olduğunu tescilledik. Farklı ürünler geliştirdik. Çay makinesi, Vakfıkebir ekmeğinin orta dilimini kesmeden kızartan bir ekmek kızartma makinesi gibi onlarca yenilik yaptık. Bunları da kırmızı beyaz renklerle milli dava haline getirdik” diye konuştu.
“Geleceğin Dünyasında İnsan Odaklı Deneyim” başlıklı oturumda söz alan I AM/3D Tasarım Direktörü Pete Champion, markaların insanların fonksiyonel ve duygusal ihtiyaçlarına cevap vermesi ve insandan ilham alması gerektiğini anlattı. I AM Kurucu Ortağı Emre Kuzlu da birçok markanın, tasarımın merkezine insanı koyduğunu söyledi.
Aslı Şen kendi markasını anlattı
AshleyJoy kurucusu Aslı Şen, “Ne Gerek Vardı?” başlıklı söyleşide “AshleyJoy” markasının nasıl ortaya çıktığını anlattı. “Bu işe girdiğimde herkes ‘Ne gerek vardı?’ diye sordu. Kozmetik yaşı bugün 13’e kadar düştü, doğal olmayan tüketim tavan yapmışken, parabenler vücudumuzu sarmışken, hastalıklar bu kadar artmışken doğal ürünlere ihtiyaç vardı” diyen Şen, “Ben iyisini bulmak için uğraştım” diye konuştu.
Ankara Marka Festivali'ne İlk Gün 4 Bin 200 Kişi Katıldı
Ankara Ticaret Odasının (ATO) bu yıl ikincisini düzenlediği Ankara Marka Festivali (AMF), ilk gün 4 bin 200 kişi ile buluştu.