Bir dizi ziyaret ve programa katılmak üzere İçel’e gelen CHP Lideri Kılıçdaroğlu, Yenişehir Belediyesi Atatürk Kültür Merkezi’nde partisinin düzenlediği "Büyük Buluşma, STK’lar Konuşuyor CHP Dinliyor" toplantısına katıldı.
Toplantının, sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin konuştuğu ilk bölümü basına kapalı yapıldı. Bu bölümde her kesimden temsilcileri dinleyen Kılıçdaroğlu, toplantının basına açık bölümünde hem dile getirilen sorunlara hem de ülke gündemine değinen bir konuşma yaptı.
"Büyük Buluşma, STK’lar Konuşuyor CHP Dinliyor" toplantısının ilkini Ankara’da gerçekleştirdiklerini belirten Kılıçdaroğlu, bütün sivil toplum örgütleri, sendikalar ve meslek kuruluşlarıyla birlikte Türkiye’nin sorunlarını tartıştıklarını söyledi.
Bu toplantıda 16 madde üzerinde görüş birliği sağlandığını dile getiren Kılıçdaroğlu, bu 16 maddeyi dağıttıklarını ifade ederek, “Sizden isteğim, bunu okuyun. Katılıyorsanız kendi logonuzu basarak kendi tabanınıza bu görüşleri aktarmanız. Bu görüşler sadece CHP’nin görüşleri değil, pek çok sivil toplum kuruluşunun ortak görüşleri” diye konuştu.
Türkiye’nin, Cumhuriyet tarihinin en derin krizlerinden birini yaşadığını söyleyen Kılıçdaroğlu, ülkenin dışarıda ve içeride derin sorunlarla karşı karşıya olduğunu vurguladı. Kılıçdaroğlu, “Türkiye’yi bu sorunlardan kim kurtaracak? Bu sorunları nasıl aşacağız? Bu sorunlar sadece bir tek partinin sorunu mudur yoksa bütün partilerin, sivil toplum kuruluşlarının, sendikaların, meslek odalarının ortak sorunu ve beraber ortak hareket etmeyi gerektiren sorunlar mıdır? Eğer bunlar üzerinde uzlaşma sağlıyorsak ortak hareket etmek zorundayız” şeklinde konuştu.
“YOLSUZLUK YAPANLARIN SÜREKLİ YÜKSELDİĞİ BİR SÜRECİ YAŞIYORUZ”
“Neden Türkiye tarihinin en derin krizlerinden birisini yaşıyor?” diye soran Kılıçdaroğlu, bir toplumu, o toplamın ahlaklı yapısının saygın kıldığına işaret etti. Eğer toplumda ahlaki yozlaşma varsa o toplumun hem kendi içinde saygınlığını kaybedeceğini hem de dünyada saygınlığını kaybettireceğini ifade etti.
21. yüzyılın dünyasında hırsızlık yapmanın suç, bunun da ötesinde ayıp olduğunu ve kabul edilemeyeceğini belirten Kılıçdaroğlu, “Şimdi biz değerlerimizin büyük bir kısmını kaybettik. Öyle bir Türkiye sürecini yaşıyoruz ki, yolsuzluk yapanların, toplumu kandıranların sürekli yükseldiği, ahlaklı insanların da toplumdan dışlandığı bir süreci yaşamaya başladık. Bu kadar derin bir krizin içindeyiz. Sadece bu mu? Dünyada saygınlığımız büyük ölçüde kayboldu. Şimdi biz bu ortak paydaları oluşturarak yeni bir süreci başlatmak istiyoruz. Bu ülkede demokrasi istiyorsak, insanca yaşamak istiyorsak ve bu bizim ortak hedefimizse biz bu karanlıkları aydınlığa dönüştürmeliyiz. Bu toplantıları yapmamızın temel gerekçesi bu” ifadelerini kullandı.
Daha düne kadar siyasi partiler arasında bir rekabet, dünya görüşlerinin, ekonomi programının farklı olduğuna dikkat çeken Kılıçdaroğlu, ancak bugün gelinen noktada olayın siyasi partiler olayı olmaktan çıktığını ve bir Türkiye rejimi sorunu haline dönüştüğünü kaydetti.
Kılıçdaroğlu, “Ben isteğimi yaparım. Madem yeterli oyu aldım, herkes bana uymak zorundadır” anlayışıyla Türkiye’de çoğunluk sisteminin dayatıldığı bir sistemin yaşandığını savundu. Kılıçdaroğlu, “Herkesi susturacağım sadece ben konuşacağım. Medyayı susturacağım, sadece bana hizmet edecek. Yargıyı susturacağım sadece benim istediğim kararları alacak. Böyle bir demokrasi, 21. yüzyılın Türkiye’sinde kabul edilemez. Bunun mücadelesini vermek zorundayız” dedi.
“YARGININ ÜZERİNDEKİ SİYASAL BASKILARI TAMAMEN KALDIRMAMIZ GEREKİYOR”
Ahlakın temelinin adalet olduğuna vurgu yapan Kılıçdaroğlu, adaletin olmadığı hiçbir toplumun ayakta kalamayacağını söyledi.
Ahlak ve adaletin bütün toplumların ve inançların ortak temeli olduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
“Adaletin öngörülmediği bir inanç yoktur. Peki, nasıl oluyor da kendisini Müslüman kimliğiyle topluma tanıtan bir siyasal parti adaletsizliği topluma dayatıyor? Din insanlarımızın da bunu sorgulaması lazım. Kim sağlayacak adaleti, ‘Türkiye’de oluk gibi kan akacak’ diyen mafya liderleri mi adaleti sağlayacak yoksa bağımsız yargı mı adaleti sağlayacak, siyasal otoritenin baskısı altında olmayan, hukukun üstünlüğüne inanan yargıçlar mı adaleti dağıtacak? Evet, biz bunlara inanıyoruz, yargı bağımsız olmalı, tarafsız olmalı. Bir yargıcın siyasi kimliği öne çıkıyorsa o yargıç, yargıç değildir, yargıç kimliğini taşıyamaz. Yargıç dediğimiz kişi, adaleti hukukun üstünlüğü bağlamında dağıtan kişidir. Emir ve talimat alan kişi değildir. Yargısı bağımsız ve tarafsız olmayan bir ülkede siz demokrasiyi sağlayamazsınız. Yoktur demokrasi. Adaletin sağı, solu yoktur. Yargının üzerindeki siyasal baskıları tamamen kaldırmamız gerekiyor.”
“MEDYASI ÖZGÜR OLMAYAN BİR TOPLUMUN KENDİSİ ÖZGÜR DEĞİLDİR”
“Medyası özgür olmayan bir toplumun kendisi özgür değildir” diyen Kılıçdaroğlu, Türkiye’de medyanın özgür olmadığını ifade ederek, şunları söyledi:
“Medyaya getirilen yasaklarla sorun mu çözülür? Bütün dünyaya rezil olmuş durumdayız. Medya özgürlüğü olmayan ülkelerden birisiyiz, 149. sıradayız. Bir kişinin arzusu üzerine gazete kapatılıp, televizyonlar karartılırsa o ülkede demokrasi yoktur. Bunun da sağı, solu yoktur. Medya özgürlüğü hem benim için hem bir başkası için geçerlidir. Her bir yurttaş için medya özgürlüğü önemlidir. Görevi nedir medyanın? Birilerinin değil, halkın gözü, kulağı ve sesi olacak. Medya budur ve medya özgürlüğü de budur.”
“DARBEYE KARŞIYSAN DARBE YASALARINI NİYE DEĞİŞTİRMİYORSUN?”
Demokrasinin, parlamenter sisteminin güçlendirilmesi isteniyorsa milletin vekilini liderlerin değil, milletin seçmesi gerektiğini söyleyen Kılıçdaroğlu, CHP’nin yaptığı gibi milletvekillerinin önseçimle seçilerek parlamentoya gitmesi gerektiğinin altını çizdi. Bunu, 12 Eylül döneminde çıkan darbe yasalarının engellediğini aktaran Kılıçdaroğlu, “Darbe yasaları değişmedikçe Türkiye’de sağlıklı bir demokrasi oluşturamayız. Sayın Davutoğlu’na söyledim Anayasa değişikliği için bana geldiğinde, ‘Anayasa, basın hürdür sansür edilemez diyor’. Basın hür mü şimdi? Hür değil. Siz televizyonları, gazeteleri yasakladınız, gazetecileri hapse attınız. Doğru haber yaptı diye insanları suçladınız. Hangi özgürlükten söz ediyorsunuz. 12 Eylül döneminde çıkan yasalar düzeltilmedikçe bu Anayasa gerçek anlamda işlevini yerine getiremez. Seçim barajı. Yüzde 10 seçim barajı dünyanın hangi ülkesinde var? Hiçbir ülkede yok. Milli irade demiyorlar mı bunlar? Sabah, öğle, akşam milli irade. Güzel, kardeşim niye yüzde 10 seçim barajını getiriyorsun? Madem milli iradeyse yüzde 1 oy alan partinin genel başkanı da meclise gelsin. İnsan meclise geldiğinde kendi düşüncesini söylediğinde suç mu işliyor? İnsanı gayrimeşru alana yöneltiyorsun, zorluyorsun meşru alanı kısıtlayarak. Parlamentoya milletin iradesi tam yansımalı. Yüzde 10 barajı askeri darbe döneminde geldi. Bunlar demiyorlar mıydı ‘biz darbeye karşıyız’. Darbeye karşıysan darbe yasalarını niye değiştirmiyorsun? Neden o darbe yasalarının arkasına saklanıyorsun? Biz inadına demokrasi diyoruz ve darbeye de inadına karşıyız” diye konuştu.
“BÜTÜN DÜNYA GÜLÜYOR. DÜNYAYA KENDİMİZİ REZİL EDİYORUZ”
Düşünceyi açıklama özgürlüğünün de Türkiye’nin en temel sorunlarından birisi olduğunu savunan Kılıçdaroğlu, insanların düşüncelerini özgürce açıklayabilmesi gerektiğini vurguladı. “Düşünceye yasak getirdiğiniz andan itibaren, o ülkenin büyüme, gelişme, saygınlık duyulma şansı kocaman bir sıfırdır” diyen Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Farklı düşünebilir insanlar. Ben illa o düşünceyi kabul edeceğim diye bir şey yok ama düşünceler özgürce ifade edilebilmeli. Akademisyenler bildiri yayınlamışlar. ‘Vay sen misin bildiri yayınlayan’, nereye, doğru hapishaneye. Bütün dünya gülüyor. Dünyaya kendimizi rezil ediyoruz. Beğenmezsin kardeşim. Eleştirirsin sen de. Ben bu düşünceye katılmıyorum dersin. Benim de katılmadığım yerler var ama sonuçta bir insan düşüncesini özgürce açıklayabilmeli.”
Siyasi ahlak konusuna da değinen Kılıçdaroğlu, toplumda her meslek örgütünde ahlaki kural olduğunu, bir tek siyasette olmadığını öne sürdü. Israrla siyasi ahlak yasasının çıkmasını istediklerini dile getiren Kılıçdaroğlu, “Eğer, balık baştan kokar diyoruz, baştaki insan kirliyse, yerinden ayrılmıyorsa, kirliliğiyle kıvanç duyuyorsa ve kirliliğini topluma kabul ettirmek istiyorsa toplumu da kirletir. En büyük sorunumuz budur. Siyasette ahlakı sağlamak zorundayız” ifadelerini kullandı.
“BU SORUNUN ÇÖZÜMÜ PARLAMENTO VE TOPLUMSAL UZLAŞMADIR”
Kürt sorununun çözülmesi gerektiğini belirten Kılıçdaroğlu, “Bu sorunun bu hale gelmesi, 35 yıldır devam etmesi, beceriksiz siyasetçiler yüzündendir. Bu sorunu kendi siyasi ikballeri için kullanmalarındandır. Bu sorunun çözülmesi lazım. Kim çözecek? Siyaset kurumu yani parlamento çözecek. En başından beri bu sorunun çözüm yeri olan Meclisi gösterdik. Dönemin başbakanını ziyaret ettim, bu sorunu çözmek için bir yol haritası verdim. ‘Biz buna uymayız.’ Olabilir. ‘Biz çözeceğiz.’ Çözün. Çözersen geleceğim senin alnından öpeceğim dedim. Dedi ki, ‘Ben Kılıçdaroğlu’nun dudaklarıyla alnımı kirletmek istemiyorum.’ Eyvallah, itiraz etmem, elini sıkarım, başarını tebrik ederim. Ben bir kişinin bile burnunun kanamasını istemem bu ülkede. Nu oldu? Doğu, Güneydoğu’da bütün kentler silah deposuna dönüştü. Terör örgütlerine yardım ve yataklık yapan parti, iktidardaki partidir. Bu kadar açık. Bu sorun yakıcı bir sorundur. Bu sorun çözülmezse ucunda ölüm vardır. Bu sorunun çözülmesi lazım. Çözecek insanın önce samimi ve dürüst olması lazım. Yeterli değil. Kişisel gizli bir ajandasının olmaması lazım. Millete hesabını veremeyeceğiniz vaatlerde bulunmayacaksınız. Meclise ve halka bilgi vereceksiniz. Bu sorunun çözümü parlamento ve toplumsal uzlaşmadır. Anahtarı nedir? Tam demokrasi ve özgürlüktür. Doğu, güneydoğuda kan gövdeyi götürüyor. İyi de bu ülkeyi kim bu hale getirdi? Hangi gerekçeyle bu hale getirildi?” şeklinde konuştu.
İki hafta önce Meclis Başkanı ile görüşerek, 1,5 sayfalık bir dilekçe verdiğini ve 4 siyasi partinin liderini çağırarak bu sorunun çözümü için bir araya getirmesini istediğini anlatan Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
“Cesaret edemedi. Dört siyasi partinin genel başkanını davet edemiyor. Çünkü eminim yukarıdan izin alamadı. Geçen gün Avrupa Parlamentosu’ndan bir grup geldi ve benimle görüştü. Dediler ki, ‘Doğu, Güneydoğu sorununun çözümü için uluslararası katkıya nasıl bakarsınız?’ Doğru bulmayız dedim. Kendi sorunumuzu çözebilecek kabiliyete sahibiz dedim. Türkiye’nin geldiği noktaya bakın. Bu teklifi yapabilme cesaretini gösterebiliyorlar. Siz bu sorunu çözemiyorsunuz diyorlar. Böyle bir anlayış olabilir mi?”
'Kürt Sorununun Çözümü Parlamento Ve Toplumsal Uzlaşmadır'
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Kürt sorununun çözümünün parlamento ve toplumsal uzlaşmayla sağlanabileceğini belirtti.