'Öğrencilerin Sesini Duymak Hayata Bağlılığımı Artırıyor'

'Öğrencilerin Sesini Duymak Hayata Bağlılığımı Artırıyor'

Tekirdağ'da öğretmenlik yapan görme engelli Mehmet Yılmaz, mesleğini 9 yıldır severek yürütüyor Öğretmen Mehmet Yılmaz: 'İstanbul ve Marmara üniversitelerine puanım yetiyordu ama aileme uzak olması için İzmir'de okumayı tercih ettim çünkü kendi ayaklarım üzerinde durmak istedim. Yakın olduğum zaman ailemin üzerimdeki etkisinin daha fazla olacağını düşündüğüm için uzak bir üniversiteyi seçtim' 'İnsan bir uzvunu kaybederse başka bir uzvunu geliştiriyor. Benim görme uzvum gittiği için daha çok işitme hissim gelişti. Öğrencilerin sesini duymak beni mutlu ediyor, enerjimi yükseltiyor, hayata bağlılığımı artırıyor'

MESUT KARADUMAN - Tekirdağ'da 9 yıldır öğretmenlik yapan görme engelli Mehmet Yılmaz, göremediği öğrencilerini sesinden tanıyor, onların enerjisiyle hayata tutunuyor.

Çocukken rahatsızlığı fark edilen, retinadaki hücreler öldükçe görme yetisini kaybeden ve şu anda yüzde 90'ın üzerinde görme kaybı olan 34 yaşındaki Yılmaz, 2009 yılından beri Türkçe öğretmeni olarak işine severek devam ediyor.

Altınova Ortaokulu'nda görev yapan Yılmaz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, insanlara daha fazla yararlı olmak için öğretmen olmayı tercih ettiğini söyledi.

Ailesinin zaman zaman kendisine "yapamazsın" dediğini ancak genel anlamda destek olduğunu ifade eden Yılmaz, görme engelinin öğretmenlik mesleğini yapmasına engel olmadığını, 9 yıldır hem meslektaşlarıyla hem de öğrencileriyle çok iyi diyalog kurduğunu kaydetti.

Yılmaz, her zaman kendi ayakları üzerinde durarak bir şeyler başarmak için gayret ettiğini, önüne çıkan bütün engelleri aşarak öğretmenlik gibi bir mesleği sürdürdüğünü vurguladı.

İzmir 9 Eylül Üniversitesi'nden mezun olduktan sonra Muratlı'daki bir ilkokulda göreve başladığını dile getiren Yılmaz, "Görmemem aslında doğuştan genetik bir problem. 6 yaşında fark edildi bu rahatsızlığım. Retina bozukluğuna bağlı bir rahatsızlık. Retinadaki hücreler öldükçe görme yetisi gidiyor. Hücre ölümü 6 yaşında başladı ve bu hücre ölümü devam ediyor. Şu an tamamen hücreler bitti gibi bir durum söz konusu. Yüzde 1 oranında görme var ya da yok. Yüzde 90'ın üzerinde bir görme kaybı var." dedi.

- "Kendi ayaklarım üzerinde durmak istedim"

Lise yıllarında hukuk eğitimi almayı planladığını, daha sonra ise fikrinin değiştiğini aktaran Yılmaz, öğretmenliği tercih ettiği için çok mutlu olduğunu dile getirdi.

Yılmaz, İstanbul'da iki üniversite kazanmasına karşın ailesinden daha uzak olmak, kendi ayakları üzerinde durabilmek için İzmir'e gitmeyi tercih ettiğini anlatarak, "Aslında hukuk okumak istedim ama daha sonra öğretmenliğin insanlara daha fazla yararlı olacağını düşündüğüm için bu mesleğe karar kıldım. Ailemin 'yapamazsın' dediği zamanlar oldu ama ben onları dinlemedim kendime güvendim hatta İstanbul ve Marmara üniversitelerine puanım yetiyordu ama aileme uzak olması için İzmir'de okumayı tercih ettim çünkü kendi ayaklarım üzerinde durmak istedim. Yakın olduğum zaman ailemin üzerimdeki etkisinin daha fazla olacağını düşündüğüm için uzak bir üniversiteyi seçtim." diye konuştu.

- "Öğrencilerin sesini duymak, beni mutlu ediyor"

Yılmaz, öğretmenlik mesleğini seçtiği için çok mutlu olduğunu, okulda öğrencileriyle çok iyi diyalog kurduğunu anlatarak, şunları söyledi:

"Bu tarif edilemez bir duygu. Beşinci sınıftan, sekizinci sınıfa kadar devam ettirdiğim öğrencilerim oldu. Öğrencilerin gelişimini görmek, onlara bir şeyler katmak inanılmaz güzel bir duygu. Bir görme engelli için sesin önemi çoktur. Çünkü insan bir uzvunu kaybederse başka bir uzvunu geliştiriyor. Benim görme uzvum gittiği için daha çok işitme hissim gelişti. Öğrencilerin sesini duymak, beni mutlu ediyor, enerjimi yükseltiyor, hayata bağlılığımı artırıyor."

- "Çocuğunuzu ev hapsetmeyin" önerisi

Yetiştirdiği öğrencilerin ülkelerine faydalı bireyler olduklarını görmenin gurur verici olduğunu vurgulayan Yılmaz, ailelere de engelli çocuklarını eve hapsetmemeleri önerisinde bulundu.

Yılmaz, engellilerin imkan verildiğinde çok başarılı olabileceğini belirterek, "Her zaman onların bir şeyleri başaracağına inansınlar. Ailelerin en büyük kötülüğü, çocuklarını eve kapatmak. Kendi kendilerine yeterliliklerini ellerinden almaktır çünkü anne, baba bir yere kadar çocuğunun yanında olabilir daha sonra o kişi kendine yetemiyorsa ne yapacak? Eve kapatıldığı zaman kişini kendi hayatı olmuyor. Çocukların kendi ayakları üzerinde durabilmelerine izin vermeleri destek olmaları gerekiyor." değerlendirmesinde bulundu.

Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile