'Tarihte ve Günümüzde Selefilik' Sempozyumu
Eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, "Selefiliği bir taraf olarak değil soğukkanlılıkla ele almalı ve üzerinde tahliller yapmalıyız" dedi.
İslami İlimler Araştırma Vakfı tarafından İstanbul'da düzenlenen "Tarihte ve Günümüzde Selefilik" Sempozyumu sona erdi.
Kapanış oturumunu yöneten eski Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Bardakoğlu, sempozyumda çok değerli tebliğlerin sunulduğuna dikkati çekerek, "Selefiliği bir taraf olarak değil soğukkanlılıkla ele almalı ve üzerinde tahliller yapmalıyız" değerlendirmesini yaptı.
Bardakoğlu, "Türkiye Selefiliği ve Türkiye'de Selefiliğin geleceği üzerine bir tebliğ olsaydı yanlış olmazdı" cümlesiyle giriş yaptıktan sonra sempozyumda ilk sözü İstanbul Şehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Üyesi Prof. Dr. Mehmet Ali Büyükkara'ya verdi.
"Selefilik ayrı bir yapı değildir. Selefiler bu ümmetin has parçalarından bir parçadır. Biz daha önce ehlisünnet ve Şia sempozyumları, Maturide sempozyumu da yaptık. Kendimizi tanıyoruz. Oryantalist bir bakışa sahip değiliz" diyen Büyükkara şöyle devam etti:
"Selefi çizginin Vehhabilik'ten sonra başladığı dışlamacılık ve bunun bir uzantısı olarak Müslüman kitlelere karşı şiddet sıkıntı olan taraftır. Allah'ın sıfatları konusunda tevile gitmemesi gibi ilmi ve akidevi konular problem değildir. Aslında cihadiliğin de problem olmadığını eklemek istiyorum. Sıcak yataklarından kalkıp, kar getiren işlerini bırakıp Afganistan gibi sorunlu bölgelere giderek cihat yapmaları da sorun değildir. Suudi Selefilik zaman zaman Batı'nın politikalarını uygulama aracı haline gelmiştir. Kuzey Afrika'da Selefilik Batı'nın işgaline, emperyalist güçlerin oraları işgaline bir bahane teşkil etmiştir."
-"Sufiye cihat alanlarından niçin çekildi?"-
"Sufiye cihat alanlarından niçin çekildi?" sorusunu soran Büyükkara, Şeyh Şamil, Nakşi Basmacılar, Cezayir'deki Şeyh Abdulkadir, Libya'daki Şeyh Senusi, Senegal'deki Osman Dan Fadio hareketlerini örnek göstererek "Sufiye cihat alanlarına dönmelidir" değerlendirmesinde bulundu.
Büyükkara, "Sufiye İslam'ın gülen yüzüdür diye pompalanıyor. Bütün Müslümanlar gülen yüz olmalıdır. Zulüm ve baskı anında bu yüz asılmalıdır. Selefilik Sünnilik içinde tutulması gereken bir hareket olarak kalmalıdır. Hazret-i Ali'nin Haricilerle mücadelesi örnek alınmalıdır. Bir ayrım yapıyor. Emeviler gibi değil onlar. Emeviler batıla niyet edip batılı buldular, Hariciler hakka niyet ettiler batıla ulaştılar. Abdullah bin Mesud 12 bin Harici'den 10 binini ikna etmeyi başarıyor. Nehravan gibi savaşlar geri kalan az sayıdaki gruplara karşı yürütülen savaşlardır" diye konuştu.
-"Selefiliğin tarifi sorunlu"-
Karaçi Ulum-i İslamiye Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Muhammed Taki Osmani ise değerlendirmesine "Selefiliğin tarifi sorunlu. Selefe saygı duyan herkesi selefi sayan var. Bir düşünce olarak selefi izlemek ile selefi hareketi birbirinden ayırmamız gerekir" diyerek girdi.
Osmani daha sonra "İbn Teymiye ve İbn Kayyim'in yolunu takip ederek dört mezhebin dışına çıkmaları, bazı meselelerde farklı görüşler taşımaları onları İslam ümmetinin dışına çıkarmaz. Aşırılıkları sorun teşkil edebilir. Sorunun çözümü için öncelikle birbirimizi anlamamız lazım" ifadesiyle görüşlerini özetledi.
Fas'taki Daru'l-Hadis el-Haseniyye Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yusuf el-Kelam, Selefi eğilimli öğrencileriyle yaşadığı deneyimden yola çıkarak şu değerlendirmelerde bulundu:
"Selef bizim aslımızdır. Aslı olmayanın temeli olmaz, bugünü ve yarını olmaz. Mukayeseli dinler tarihi dersi okutuyorum. Selefi öğrencilerin en çok karşı çıktığı ders budur. Çünkü onlar başka din tanımazlar."
İSAV'ın düzenlediği "Tarihte ve Günümüzde Selefilik" konulu sempozyumun kapanış oturumundaki son değerlendirme konuşmasını Mısırlı mütefekkir Prof. Dr. Hasan Hanefi yaptı.
"Mısır'da, Tunus'ta, tüm Arap düyasında gece gündüz Selefilikle uğraşıyoruz" diyen Hanefi, 'sokaktaki Selefilik"in bilimsel bilgiye dayanmadığını şu cümleleriyle ifade etti:
"İbn Teymiye'yi, İbn Kayyim el-Cevziye'yi, Der'u Tearuzi'l-Akli ve'n-Nakl'i okumamışlar. Kendi kafalarından uydurdukları bir Selefilikle karşı karşıyayız. Çağın sorunu. Oğlum Selefi, kızım marksist, diğer oğlum Arap milliyetçisi, annesi liberal, ben de İslami solcuyum. Evimizde Arap dünyasındaki bütün akımlar temsil ediliyor. Hepimiz Cemaleddin Afgani'nin öğrencileriyiz sokaktaki Selefiler okumamış. Muhammed Abduh ve Reşid Rıza'yı okumamışlar. Dışarıda sömürgeye, içeride istibdata karşı durma prensibinden haberleri olmamış."
-"Kendimi tekfirden nasıl koruyabilirim?"-
"Kendimi tekfirden nasıl koruyabilirim?" sorusunu soran Hanefi, "sokaktaki Selefiliğin mutlak itaat istediğini, oysa kendisinin istibdatın her türüne isyan etmiş olduğunu, sokaktaki Selefiliğin 'emr bi'l-maruf nehy ani'l münker' adına başvurduğu şiddetten nasıl korunacağını bilmediğini" belirtti.
Mısırlı mütefekkir sözlerini şöyle tamamladı:
"Mısır'da kültür ikiye ayrılmış, vatan ikiye ayrılmış. İki parça birbiriyle savaşıyor. Selefiler laikleri tekfir ediyor, laikler Selefileri hain ilan ediyor. Şimdi ben şu soruyu soruyorum: Yarım asırı aşkın bir süredir tek ayakla gittikten, tek ciğerle nefes aldıktan sonra nasıl olur da nefes alırken dönüşümlü olarak her iki ciğerimi de kullanırım, iki ayağımla birlikte yürürüm ve iki gözümle birlikte görürüm? Selefiler ötekine, yani laiklere ellerini uzatmalı, laikler de Selefilere ellerini uzatmalı."
Sempozyumun kapanışında İSAV Başkanı Prof. Dr. Ali Özek de bir teşekkür konuşması yaparak, toplantının hedefine vardığını, konunun her yönüyle ele alındığını belirtti.