'Şiiri Çözmeye Çalıştıkça Ufkunuz, Zihniniz Açılıyor'

Araştırmacıyazar ve şair Prof. Dr. Mahmut Kaya: 'Şiirin içerisinde telmihler, mazmunlar var. Bunları anlamak için bilmece gibi uğraşıyorsunuz. Bunları çözmeye çalıştıkça da ufkunuz, zihniniz açılıyor. Düşünce dünyanız zenginleşiyor' 'Osmanlı döneminde her yüzyıla damgasını vuran 35 alimden daha fazlasını bulamazsınız. Ama edebiyat alanında öyle değil. Yani edebiyatın her alanında çok zengin bir miras bize bırakıldı' '623 yıl devam eden Osmanlı döneminde Türkçe'nin grameri yazılmadı. Türkçe'nin lügati de yazılmadı. Yani gramersiz ve lügatsiz bir medeniyet olur mu? Tabii ki olmaz' 'Şair şirini yıllarca çalışır. Tam kıvama gelmeden onu yayınlamazdı. Mesela Yahya Kemal Bey'de 'Süleymaniye'de Bayram Sabahı' şiirini 32 yılda yazmıştır ama Süleymaniye Camisi kadar muhteşem değerli bir eserdir'

Araştırmacı-yazar ve şair Prof. Dr. Mahmut Kaya, şiirdeki telmihler ve mazmunları anlamak için bilmece gibi uğraşıldığını belirterek, "Bunları çözmeye çalıştıkça da ufkunuz, zihniniz açılıyor. Düşünce dünyanız zenginleşiyor." dedi.

Yeni Dünya Vakfı'nda düzenlenen "Babıali Enderun Sohbetleri"ne konuk olan Kaya, vakfın Cağaloğlu'ndaki Genel Merkezinde "Kadim Edebiyatımızdan Günümüz Şiirine" başlıklı bir konuşma yaptı.

Kaya, 8. yüzyıldan 13. yüzyıla kadarki İslam'ın altın çağı olarak nitelendirdiği dönemde kaleme alınan eserlere Osmanlı'nın sahip çıktığını ve bir daha da o çapta eserlerin üretilemediğini söyledi.

O dönemdeki eserlerin birçok şerhlerinin yazıldığına işaret eden Kaya, "Fakat toplumda da yeni bir eser ortaya çıkarmaya yönelik bir ihtiyaç olmamıştı. Bu yüzden Osmanlı döneminde her yüzyıla damgasını vuran 3-5 alimden daha fazlasını bulamazsınız. Ama edebiyat alanında öyle değil. Yani edebiyatın her alanında çok zengin bir miras bize bırakıldı." diye konuştu.

- "Gramersiz ve lügatsiz bir medeniyet olur mu?"

Prof. Dr. Mahmut Kaya, Osmanlı'da Tanzimat döneminden sonra dilin sadeleşmeye başladığını belirterek, şöyle devam etti:

"(Yayın dili olarak) Evvelden Arapça ve Farsça vardı. Halk bunları yeterince anlayamıyordu. Daha sonra bu çözülmeye başladı. 2. Meşrutiyet'ten sonra bu daha da hızlandı. Tam Türkçe kıvamına geldiği an, yani bir ilim, felsefe bir edebiyat dili olmaya geldiği an zirvedeyken biz onu kaybettik. Dediler ki devrim yapıyorsunuz ama dil de laikleşmedikten sonra bu devrimleri tutturamazsınız. Çünkü kelimelerin kökü vardır. Sizi maziye çeker. Size geçmişi hatırlatır."

Kaya, Osmanlı döneminde Türkçe'nin gramerinin ve lügatinin yazılmadığını ifade ederek, "Yani gramersiz ve lügatsiz bir medeniyet olur mu? Tabii ki olmaz. Türkçe'nin ilk lügatini James Redhouse yazmış. Kendisi bir İngiliz. Küçük yaşta 2. Mahmut döneminde gelmiş buraya ve 18 yıl kalmış. Türkçe öğrenmiş." dedi.

Türkçe'nin gramerini ise ilk kez Cevdet Paşa'nın 19. yüzyılının sonlarına doğru "Sarf ve Nahv-i Osmani" adıyla kaleme aldığını aktaran Kaya, şunları anlattı:

"Bugünlere durup dururken gelmedik. Eğer tarihin muhasebesini yapacak olursak, söyleyecek çok söz var ama bize kalan iyi bir edebiyat mirası var. Biz öyle bir toplumuz ki başlangıçtan bu yana bir halk edebiyatımız var. Onun da içerisinde çok farklı gelişme kanalları var. Divan edebiyatı dediğimiz yüksek zümre edebiyatımız ve dini edebiyatımız var. İçerisinde mevlitler, kasideler, naatler, miraciyeler, hilyeler var."

- "Şiir zihni bir egzersizdir"

Şiirin bir zihni egzersiz olduğu yorumunda bulunan da Kaya, "Çünkü şiiri her zaman anlamaya çalışıyorsunuz. Birçok çağrışımları yanında getiriyor şiir. İçerisinde telmihler, mazmunlar var. Bunları anlamak için bilmece gibi uğraşıyorsunuz. Divan edebiyatına bir bakarsanız mitolojiye telmih vardır. Tarihi veya dini bir olaya, bir hadise, ayete işaret eder, adaba, ahlaka ya da hukuka bir telmih vardır. Bu telmihleri ya da mazmunları bilemezseniz şiiri çözemezsiniz. Tabii bunları çözmeye çalıştıkça da ufkunuz, zihniniz açılıyor. Düşünce dünyanız zenginleşiyor." değerlendirmesini yaptı.

Kaya, Türk şiirinin bir ağırlığı olduğuna dikkati çekerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Yani Türk şiiri, üzerinden yıllar geçen, yıllanmış şiirlerdir. Şair şirini yıllarca çalışır. Tam kıvama gelmeden onu yayınlamazdı. Mesela Yahya Kemal Bey'de 'Süleymaniye'de Bayram Sabahı' şiirini 32 yılda yazmıştır ama Süleymaniye Camisi kadar muhteşem değerli bir eserdir. O şiirde bizim tarihimiz, kahramanlıklarımız, imanımız, tevekkülümüz, ahlakımız bütün insanlarımızın hasletleri hepsi vardır."

Tarihte yazılan şiirlerden sonra udebanın nazireler yazdığını ya da bir kitaptan sonra ulemanın takriz kaleme aldığı bilgisini veren Kaya, bugünkü yazarların ise kendi kültürünün değerlerini dile getirmeden, eleştirilmekten de hoşlanmadıklarını kaydetti.

Prof. Dr. Mahmut Kaya, bir ülkede eleştiri olmadan ilimde, sanatta veya edebiyatta bir ilerleme olamayacağının da altını çizerek, "Eleştiri bizim kılavuzumuzdur, rehberimizdir. Biz toplum olarak bir türlü eleştiri geleneğini kuramadık." diye konuştu.

Kaya, daha sonra katılımcıların sorularını yanıtladı.

Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile