Kılıçdaroğlu'nun MHP lideri Devlet Bahçeli'ye Köşk için ismini önerdiği Ekmeleddin İhsanoğlu kimdir?

1943 yılında Kahire’de doğan İhsanoğlu’nun bilim tarihi, Türk kültürü, İslam dünyası ve Batı dünyası ilişkileri ve Türk-Arap ilişkileri hakkında değişik dillerde çok sayıda Kitap,makale ve tebliği bulunuyor.

2005-2014 arasında İslam Konferansı Örgütü eski genel sekreterliği yapan İhsanoğlu, Mısır Ayn Şems Üniversitesi Fen Fakültesi’nden mezun olduktan sonra El Ezher Üniversitesi’nde akademik hayata başladı. Türk kültürünü küçük yaşta aile çevresinde tanıyan İhsanoğlu, Kahire Milli Kütüphanesi’nde ve Ayn Şems Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Osmanlı kültürü ve edebiyatı ile ilgili araştırma ve eğitim çalışmaları yaptı. 1974’te Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi’nde doktorasını tamamladıktan sonra, İngiltere’de Exeter Üniversitesi’nde doktora sonrası çalışmalar yaptı.

İslâm ve Batı kültürüyle yakından teması olan İhsanoğlu, 1984’te profesör oldu. Prof. İhsanoğlu, İslâm Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi’nin genel direktörlüğünün yanı sıra İÜ Edebiyat Fakültesi Bilim Tarihi Bölümü ile Türk Bilim Tarihi Kurumu’nun başkanlığını ve İÜ Bilim Tarihi Müze ve Dokümantasyon Merkezi müdürlüğü görevlerinde bulundu. UNESCO ve Harvard Üniversitesi’ndeki görevlerinin yanı sıra millî ve uluslararası birçok bilim kurumunun üyesi olan İhsanoğlu, bilim ve eğitim tarihine katkı ve hizmetlerinden dolayı birçok ödül aldı. Devlet Üstün Hizmet Madalyası sahibi olan İhsanoğlu evli ve 3 çocuk babası.

CHP Parti Meclisi'nde Ekmeleddin İhsanoğlu Kavgası

CHP Denizli Milletvekili Adnan Keskin, Parti Meclisi’nde çatı adaya ilişkin, “Parti hukukunun işleyişini denetleyen organ olan Parti Meclisi yok sayılmıştır” dedi.
CHP Denizli Milletvekili Keskin, CHP Parti Meclisi'nde Cumhurbaşkanlığına ilişkin manifestosunu açıkladı.

Keskin manifestoda, “12 Eylül darbe yasalarının belirleyiciliğiyle, toplumumuzun hemen tüm katmanlarının her geçen gün artarak, baskı altına alındığı,çok yönlü ekonomik ve sosyal yetmezliklerinin ve gelecek kaygılarının büyüdüğü, partimizin de temel ilkeleri ve Anayasamızın temel ilkeleri olan, demokratik, laik, sosyal hukuk devletinin, adım adım ortadan kaldırılmaya çalışıldığı, kimin kime güveneceği sorusunun sorulduğu, at izinin, it izine karıştığı bir süreçte, CHP'nin, bu tarumar gidişi durduracak, dağılan dengeleri yeniden yerine oturtarak, birbirinden farklı tüm toplum katmanlarının, bir arada barış içinde yaşayacağı bir düzeni oluşturma konusunda, düne göre her zamankinden daha büyük bir sorumlulukla karşı karşıyayız. Fakat, toplumumuzun yanı sıra, siyasi partilerin de, aynı kıskaca alındığı süreç içinde, ne yazık ki, partimizin de, neredeyse sermaye partileri uygulamalarında olduğu gibi,halkın doğrudan vekili olmak yerine, adı açıkça söylenmese de, vesayet etme biçimini anımsatan kararlar ürettiği, demokratik işleyişten uzaklaşılarak, anti demokratik uygulamalarla bu kadarı kadı kızında da olur yaklaşımı ile benzer kararları alışkanlık haline getirdiği görülmektedir. Bu uygulamalara son örnek, Cumhurbaşkanı adayını belirlemedeki tutum ve davranışlar olmuştur” ifadelerini kullandı.

'GENEL BAŞKANIMIZ, PARTİ MECLİSİ'NDEN GÖRÜŞ ALMADI'

Hukukun üstünlüğü tanımına değinen Keskin, açıklamasında şunları kaydetti:

“Tanımını kullandığımız, aykırı davrananları kıyasıya eleştirdiğimiz bir gerçekliğe rağmen, bu tanımı sadece Anayasa'da belirtilen, Devletin değişmez nitelikleri arasında yer alan ilkelerden ibaret sayarak, parti hukukunun da bu tanımın içinde olduğunu unutmuş görünüyoruz. Parti hukuku, Partinin Tüzüğüdür. Ve parti hukukunun işleyişinin denetlendiği organ ise, yine Kurultay tarafından seçilerek oluşan Parti Meclisidir. İşte burada da, partinin yapısal bileşenleri, hiyerarşisi yok sayılmıştır. Dahası, Parti Hukukunun işleyişini denetleyen organ olan Parti Meclisi yok sayılmıştır. En küçük yerel birimde yapılacak belediye seçimleri için aday belirlemede, Parti Meclisi onayını aramaktan, daha mı önemsiz bir iştir Cumhurbaşkanı adayını belirlemek ? Genel Başkanımızın, parti hukukunu, partinin tüm organlarını, görmezden gelen bir tutumla, AK Parti'nin anti demokratik uygulamalarını anımsatan biçimde ben yaptım oldu haline getirerek, neredeyse res'en kendisinin belirlemesi neyle izah edilebilir. İnsanların, 650 yıl süreylemal sayıldığı, 400 yıl süreyle, sözde din hükümleri adı altında, gücü elinde bulunduranların kulları halinde getirildiği süreçten, insan ve birey olma macerasının en önemli okuludur CHP. Öyle bir maceradır ki bu, 12 Mart 1971 darbesiyle DNA'sı ve kimliği değiştirilemeye kalkışıldığı, 12 Eylül 1980 darbesiyle, fiziki ve tüm hukuki varlığı yok edildiği halde, CHP, tüm eksiklikleriyle ayakta kalmayı başarmış, kalmaya da davam edecek bir inadın ve sürekliliğin gerçeğidir. Siyasi varlığının yokluğunda, ağır saldırılar altında tutulduğunda bile, kendisi dışında, türetilmiş nice partiler ve siyasiler, süreç içinde tarihteki yerlerini alırken, CHP ayakta kalmış, umut ışığı olma potansiyelini bugünkü gibi hep sürdürmüştür. Uzatmadan söylemek gerekirse, Genel başkanımız, Cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi çalışmalarında, toplum katmanlarının temsilcilerinden, deyim yerindeyse uçan kuştan görüş almış, fakat ne hikmetse sadece CHP örgütüne, onun örgüt organlarına ve Parti Meclisi'ne sorma, ihtiyacı hiç duymamıştır. Buna kimi MYK üyeleri de dahildir. Devletin genel yürütümünün, yepyeni bir seçim sistemi ile belirleneceği süreçte, örgüt yok sayılmış Milletvekilleri yok sayılmış, kendinden menkul özgüvenle, Cumhurbaşkanı adayımız belirlenivermiştir.”

'PARTİYİ DE RİSK ALTINA SOKTUĞUNUN FARKINDA MI?'

Kılıçdaroğlu'nun bir televizyon programında yaptığı açıklamalara ilişkin ise Keskin, “Sayın Genel başkan, bir TV programında“ben” diyor, “bu belirlemeyle kendimi riske ediyorum” diyor. Devam ediyor. “toplumumuz tanımıyor, ama tanıyınca, tanıtınca büyük bir kabul göreceğine inanıyorum” diyor. Hangi bilimsel veriye, hangi araştırmaya, parti tabanı veya örgütünün hangi görüş ve eğilimine dayanarak söylemiştir bunları? Sayın Genel Başkandan beklenen, hiç değilse, adayı kendi başına belirledikten sonra, adayı medyada anlatmak yerine, Parti Meclisine bilgi vermesiydi. Sayın Genel Başkan, bu konuda kendisini riske ettiğini söylüyor. Ama kendini riske eden Genel Başkanımız, bu arada, kendinden daha büyük olan Partiyi de risk altına soktuğunun farkında mıdır ? Daha 30 Mart öncesinde, ben dahil risk almamış mıydık ? Fakat o riski alırken, Parti Meclisine önermelerde bulunmuş ve onaylarını istememiş miydik ? 30 Mart yerel seçimlerinde alınan başarısızlık karşısında hangi yüzleşmeyi yaptık ? Neden başarısız olduk? Oradaki başarısızlıktan doğan risk kimindir. Sadece bazı MYK üyelerinin midir ? imdi Genel Başkan'ımızın Cumhurbaşkanlığı konusunda aldığını söylediği risk, acaba nasıl bir risktir?Başarısızlık halinde, geçmiş seçimlerde olduğu gibi, kaybettiğimiz halde, bir başka hesap ve değerlendirme ile “yine de kazandık” mı denilecektir. Yoksa acaba, bu yöntemle başka risklerden mi kaçınılmaktadır.
Nitelikleri yüksek, halkımızın, toplumumuzun değerleriyle çatışmayan, Cumhurbaşkanı olabilecek çok sayıda, CHP'li üyemiz var” ifadelerini kullandı.

'CHP ADAY BELİRLEMEDE TELAŞLI'

Çatı önerisine tartışılmadan neden sarılma ihtiyacı duyulduğuyla ilgili Keskin şunları ifade etti:

“Çatı kodelinde, ilk tur sonunda, hangi partinin yüzde kaç oy aldığı belli olmayacaktır. Her parti kendi partisinin daha ağırlıkta olduğu iddiasını yapabilecek, böylece her iki parti de, Cumhurbaşkanlığı seçimi kaybedilse dahi, bir önceki yerel seçim oylarına göre daha yüksek oranı aldıklarını iddia edebileceklerdir. Böylece, CHP'nin, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, 27 puanının altında mı, üstünde mi olduğu tartışması ve riski de aşılmış olacaktır. Sayın Genel Başkanın kendisi için RİSK diye tanımladığı bu yöntem, kendisi açısından, her türlü sonuca rağmen, tam bir risksizlik içermektedir. Peki çatı adayı olarak belirlenen adayımızın, Cumhur başkanı seçilmesi halinde mi yüklenilen risk ortadan kakmış ve Genel Başkanımız bu tercihinde haklı çıkmış sayılacaktır? Yoksa, çatı adayımız, seçilmese bile, toplam yüzde 43 oranının üzerinde oy alması halinde yine de RİSK söz konusu mudur? Çatı adayın, kullanılan toplam oylar içindeki oranı yüzde 43'ün altına inerse, ne denilecektir? Sayın Genel Başkanımızın, kazanma ve kaybetme hesap ve değerlendirmeleri enteresandır. 2011 yılı Milet Vekili seçimlerinin akşamında, yüzde 25.8'lik oy oranı gerçeğine ve CHP seçmenlerin derin hüznüne rağmen, “Seçimlerin tek kazananı CHP'dir” içeriğinde medyadan açıklama yapabilmiştir. En önemli sorulardan biri de şu. Genel başkanımızın, kendi adına aldığını söylediği riskin karşılığı nedir. Yani kendi iddiasının karşılık bulmaması halinde, partiye de kaybettirmiş olacak Genel Başkanımız neyi riske etmektedir ? Önemli başka bir nokta şudur. 7 yıl önceden bilinen Cumhurbaşkanlığı seçimi, sanki son bir ay içinde gelip çatmış gibi, CHP adayını belirleme konusunda telaşlı, bir o kadarda medyatik çabalarla yürütülmeye çalışılmıştık. Kendisine sosyal ve demokrat denilen bir partinin, myküyelerinin görüşüne bile gerek duyulmaksızın, başka bir partimizin, kendi temel ilkeleri olarak sunduğu, muhafazakar, milliyetçi, maneviyatçı ilkelerle belirttiği çatı tarifine, genel başkanımız önce, “evet biz de milliyetçiyiz “diyerek diğer tüm tanımları, parti ilkeleri gibi tekrarlayarak, CHP tarihinde, tüzük kurultayına bile gerek duyulmaksızın, kendiliğinden CHP adına yeni bir kimlik ilanı yapmıştır. Bu çatının altında, ecdat ruhları, şehitlerin nurları var. Bu çatının sancağının altında, kahraman ırkımızın kanları var.”

Keskin, “Partimizin, Hukukun üstünlüğünü yeniden ihya etme ve Demokrasiyi, Demokratikleşme eksikliklerini gidererek, katılımcı bir toplum yaratma iddialarına rağmen, sıraladığım, partiyi, kurullarını, hukuki işleyişini neredeyse yok sayan tutumların üstüne üstlük, Sayın Genel başkan'ın, kendi tekil, tek adam iradesiyle vermiş olduğu, Cumhurbaşkanı adayımızın, Milletvekilleri tarafından kabulü için imza atılması istenmektedir. Ve bu işi kotarması için, demokratlığından, hukukun üstünlüğüne inancından zerre kadar şüphe duymadığım, başta Grup Başkanvekilimiz görev almış bulunmaktadır” dedi.

Keskin, son olarak şunları kaydetti:
“Bazı siyasi partilerde uygulana geldiğini duyduğumuz, “seni bakan atıyorum ama, güvenmiyor ve önceden imzalanmış istifa mektubu vermeni istiyorum” uygulamasının başka bir versiyonunun işleme konulmuş olduğunu görüyorum. Yakın gelecekte, ikbal dağıtma tercihlerinde değerlendirilmek üzere, kimlerin Genel başkanımızın kararlarına karşı durup durmadığının saptanması işine yarayacak bir uygulama. Cumhurbaşkanı adayının, ne kimliği, ne kişiliği değil ama, partimizde, hukuksuzluğun, demokrasisizliğin bu boyutlara varması nedeniyle, Millet iradesine bağlı seçilmiş bir üye olarak, baskıları reddediyor ve başta partimin, tüzüğüne, hukukuna ve demokratik işleyiş ilkelerine bağlı kalarak, bu imzalar içinde yer almayacağımı da ilan ediyorum. Ayrıca; Bu vesile ile, başta tüm CHP örgütünün, seçilmiş kurullarıyla, savrulmalara karşı açık bir tuktum belirlemesi gerektiğini belirtiyor, hukukun üstülüğü kavramının, sadece,Anayasamızın 2. maddesinde yer alan, yeri geldikçe ezberden söylenen bir söz olmayıp, hukuki işleyişin bulunduğu her tüzel kişilikleri ve CHP'yi de bağlayan biricik ilke olduğunu anımsatıyorum.”

GÜLER: “BU ADAYI KABUL ETMİYORUM”
Toplantıda, benzer sebeplerle eleştiride bulunan bir başka isim de İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler oldu. Güler'in, İhsanoğlu'nun CHP'nin temel değerlerine aykırı bir isim olduğunu ifade ederken, açıkça, “Bu adayı kabul etmiyorum” ifadesini kullandığı kaydedildi.
Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile