'Bir İnce Sızı Nisan 1915” Tiyatro Oyunu

“Bir İnce Sızı Nisan 1915” tiyatro oyunun yazarı Tufan Gündüz, “Biz, tarihi olaylara sadece küçücük bir hatırlatmada bulunuyoruz. Büyük meselelerin, büyük dertlerin peşinde değiliz. Biz kendi insanımızın peşindeyiz, bu oyunda o ortaya çıkıyor” dedi.

Tufan Gündüz’ün “Nisan’ın İki Günü” adlı romanından Tufan Gündüz ve Faruk Emre Özünlü tarafından uyarlanan, Adnan Erbaş’ın yönettiği “Bir İnce Sızı Nisan 1915” tiyatro oyunu, 21 Nisan 2015 tarihinde sahne aldı. İzleyicilerin yoğun ilgi gösterdiği tiyatro oyunu, 2017 yılına kadar devam edecek.

Oyunun uyarlandığı “Nisan’ın İki günü” adlı romanın yazarı Tufan Gündüz, oyunun Çanakkale Savaşları’nın ve Ermeni meselesinin 100. yılına denk geldiğinin altını çizerek, “Aslında bu önceden tasarlanmamıştı. Tamamen 1915 ile ilgili bir hikayemiz vardı. Bunun sergilenmesi 2015’e nasip oldu. 1915’te ne oldu sorusuna; büyük olaylar, büyük savaşlar, büyük kahramanlıklar çok anlatılıyordu, anlatılmaya da devam ediyor. Tabi ki anlatılması da gerekiyor. Ama bizim insan öyküsüne ihtiyacımız vardı. Cephede, cephe gerisinde, köyünde, evinde her yönüyle insan öyküsüne ihtiyacımız vardı. İnsan öyküsünü ön plana çıkardık. Burada iyi-kötü ayrımı yerine herkes kendi rolünü oynuyor. Her iki taraftan insan öyküleri ön plana çıkarılıyor. Son derece naif, zarif bir oyun. Oyun, benim ‘Nisan’ın İki Günü’ romanımdan uyarlandı. Senarist arkadaşım Faruk Emre Özünlü ile beraber uyarlamasını yaptık. Fakat bu sadece benim veya sadece Faruk Emre Özünlü’nün emeğiyle oluşmuş bir şey değil. Burada öncelikle yönetmenimiz Adnan Erbaş’ı anmak istiyorum. Oyuncularımızı anmak istiyorum; Mehmet Gürkan ağabeyi, Eray ağabeyi, Pelin ablayı ve daha birçok oyuncuları anmak istiyorum. Onların her biri bir repliğe, bir söze, bir olaya katkıda bulundular. Benim tasarladığımın, düşündüğümün yada Emre’yle birlikte düşündüğümüzün çok daha ötesinde bambaşka bir oyun ortaya çıktı. Seyircilerimizin buradan keyif alarak, yüreklerinde bir buruklukla ayrılacaklarını düşünüyoruz. Öyle olduğuna da şahidiz, görüyoruz. Oyunumuzun adı ‘Bir İnce Sızı.’ Hakikaten yüreğimizde ince bir sızıyla oyunumuzdan ayrılıyoruz. Devamı da gelecek inşallah. Bu oyun öncelikle bir insan öyküsü, insanlarımızın öyküsü. Bu insanlarımızın ırkı, dili, dini ne olursa olsun herkes kendi öyküsünü 1915 yılında yaşadı, burada da biz yeniden tasvir etmeye ve anlatmaya çalışıyoruz” ifadelerini kullandı.

“TARİHİ OLAYLARA KÜÇÜCÜK BİR HATIRLATMADA BULUNUYORUZ”

Oyunun insan öyküsü üzerine kurulduğunu kaydeden Gündüz, şöyle konuştu:

“Aslında biz, ‘Mesele budur, aslı budur’ demiyoruz. Kendi doğasında gelişen tarihi olaylar var. Biz tarihi olaylara sadece küçücük bir hatırlatmada bulunuyoruz. Ama ön planda asıl kahramanlarımızdan Gayana Hanım var, Hasbih var; bu tarafta da Levent var, Avşar Onbaşı var, Talat Paşa var, Enver Paşa var, Yörük Bahri var mesela… Bunların hayatları bir şekilde kesişiyor. Aslında Yörük Bahri’nin o küçücük hayatı, Enver Paşa’yı rahatsız eden bir çileye dönüşebiliyor. Avşar Onbaşı’nın oğlunun hangi cephede olduğuna dair gördüğü bir rüya, aslında bizim 1. Dünya Savaşı’ndaki tüm hikayemizi anlatıyor. Biz büyük meselelerin, büyük dertlerin peşinde değiliz. Biz kendi insanımızın peşindeyiz, bu oyunda o ortaya çıkıyor.”

“KARAKTERLER BİZİMLE BERABER YEMEK YEMEYE, BİZİMLE BERABER YÜRÜMEYE BAŞLADI”

Avşar Onbaşı rolüyle izleyicilerin karşısına çıkan Eray Eserol ise oynadıkları karakterlerle bütünleştiklerini ifade ederek, “Çoğu zaman biz çalıştığımız rolleri seyirciye aktarırken belli bir uzaklıktan görmeye çalışırız. Rolü iyi yorumlamaya, tam olarak ifade etmeye çalışırken belli bir uzaklık kazanmaya çalışırız. Çünkü, bu kazanacağımız uzaklık hem seyircinin bakış açısını, hem yönetmenin bakış açısını, hem oyuncunun bakış açısını seyirciye yansıtabilsin isteriz. Bunu da sadece uzak açı kazandığımızda başarabiliriz. Bu oyunu çalışırken, ne kadar uzak durmaya çalışırsak çalışalım, karakterler o kadar sıcak, o kadar içimizden kişilerdi ki; bırakın uzak durmayı, artık bizimle beraber yemek yemeye, bizimle beraber yolda yürümeye başladı karakterlerimiz” diye konuştu.

“ERMENİLER HAKLIDIR, TÜRKLER BÖYLE, FRANSIZLAR, İNGİLİZLER BÖYLE YAPMIŞTIR DEMEK İSTEMİYORUZ”

Oyunun bir kahramanlık oyunu olmadığına dikkat çeken Eserol, “Çanakkale’nin tamamı bir kahramanlık öyküsü; ama anlatılan bu kişilerin kahramanlıklarının arkasındaki insanlıkları, atan yürekleri, karınlarının acıkması, çocuklarını özlemeleri, evlerinden mektup gelmesi yada oraya mektup yazmaları… Biz Çanakkale ekranını büyüttük, büyüttük, büyüttük ve küçücük bir yere odaklandık. ‘Burada 21 numaralı tepede, kimler yaşamış, neler yaşamış, neye inanmışlar, neye inanarak savaşmışlar’ bunu gördük. Tiyatronun herkesin bildiği bir tanımı vardır; insana insanı insanca anlatır. Bir de deriz ki, ‘Tiyatro hayata ayna tutar.’ Biz, ‘Ermeniler haklıdır, Türkler böyle yapmıştır, Fransızlar, İngilizler böyle yapmıştır’ demek istemiyoruz; aklımızdan geçmiyor bile. Biz diyoruz ki; ‘Bakın ne oldu, sen düşün, aklından ne geçti, ne hissettin, yüreğine sor, kendini yüreğine sorarken yakala; işte o zaman insanca duygunu hissedersin’ diyoruz. Bundan 100 yıl önce yaşanmış bir tarih, bir hikaye... Burada, ‘Oradan kaynaklık eden düşmanlıkla daha ne kadar yaşayacağız? Bu düşmanlık ne kadar gider, ne kadar daha bu düşmanlıktan ekmek yenir’ buna bakmak lazım. Herkes kendisine baksa, bir haklı haksız ayırmanın zorluğuna baksa; tarihin içinde gerçekleşmiştir, olmuştur, herkesin hatası vardır. Biz bunu gerçekten insanlarla anlatıyoruz” şeklinde konuştu.

“Oyun sırasında ışık bizim gözümüze gelir seyirciler görünmez, oyundan sonra selamlarken seyircileri görmeye başlarız” diyen Eserol,şöyle devam etti:

“Seyircilerin hepsinin yüzünde, ‘Evet, anladım’ ifadesini görüyorum. Hüzünlenenler oluyor, ağlayanlar oluyor, sevinenler oluyor, bu hikayeyi algılayanlar oluyor; ama hepsi diyor ki, ‘Evet, tamam.’ Bu samimiliğimiz çok hoş, çok da keyifli. Oyunun metni yada roman ‘Nisan’ın 2 Günü’ buna kaynaklık etmemiş olsaydı bu noktaya varamazdık. Bu samimi sıcak hikayeyi, Adnan Erbaş’ın da yorumuyla seyircilerimize aktarıyoruz. Güzel bir iş çıkardığımıza inanıyoruz, inşallah seyircilerimiz de severler. İnşallah 2016-2017 sezonunda da oynuyor olacağız.”

“TARİH DERSİ VERMİYORUZ”

Oyunda Talat Paşa karakterini canlandıran Mehmet Gürkan, 1915 yılında yaşanmış olayların içerisinden sevgiyi ortaya çıkardıklarını dile getirerek,“Bir dönemler sevgisizlikler olmuş yada olmamış. Biz tarihi anlatmıyoruz, tarih dersi vermiyoruz. Biz, o dönem yaşanmışlıkların içerisindeki sevgiyi ortaya çıkarmak istiyoruz. O dönem yaşanmış bazı şeyler olmuştur ama biz bunun kararını vermiyoruz. Biz sanatçılar olarak bunun sanatsal yönünden yola çıkarak, o dönemdeki sevgiyi günümüze taşıdığımızı düşünüyoruz. Tufan Gündüz arkadaşımızın yazdığı, Adnan Erbaş arkadaşımızın yönettiği bu oyunu sanatsal bir etkinlik olarak düşünüyoruz. Oyunu çok sevdik, inşallah seyircimizle buluşacağız. İstiyoruz ki; turneler yapalım, bu oyun birçok bölgemize ulaşsın. İnsan Çanakkale’de bile bu oyunu oynamak istiyor. Biz sanatçılar, oyunumuzu daha çok mikrofon karşısında anlatmayı severiz. Biz daha çok sahnede anlatırız, sahnede deriz diyeceğimizi. Ben sizlere Talat Paşa’nın repliğinden bir iki şey söylemek istiyorum. Talat Paşa diyor ki: ‘Silahla isyan edenlere karşı kendini müdafaa etmek, her devletin hakkıdır. Bizim gidecek başka bir toprağımız, gidecek başka bir ülkemiz yok” değerlendirmelerinde bulundu.
Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile