Bozdağ: Meşru Zeminde Mücadele Yapılmalı

AK Parti Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ, ‘‘Demokrasiye ve evrensel hukuka inanan insanların yapacağı şey, demokrasinin alanını, hukukun alanını genişletecek adımlar atmak. Bunun yolu da meşru zeminlerden geçiyor. Hukuk içinde, demokrasi içinde kalarak mücadeleden geçiyor. Bunun da en meşru zemini Türkiye‘de parlamentodur.

Bozdağ, AK Parti Genel Merkezi‘nde düzenlediği basın toplantısında, gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Bozdağ, Hatip Dicle‘nin Meclise girmesi için bir düzenlemenin gündeme gelmesi halinde AK Parti‘nin destek olup olmayacağı sorusu ile tutuklu bulunan ve CHP‘den milletvekili seçilen Mehmet Haberal ile Mustafa Balbay‘ın durumlarıyla ilgili mahkeme karanına ilişkin soruyu cevaplandırdı.

Dicle ilgili anayasal ve yasal durumu ifade ettiğini anlatan Bozdağ, herkes kendi yönünden değerlendirmelerde bulunacağını dile getirerek, şöyle konuştu:

‘‘Burada bir hususun altını çizmekte fayda var. Adaylık ehliyeti olmayan o kadar aday adayı vardı, belki çoğu insan adaylık ehliyeti olmadığı için müracaat etmedi. Bazıları müracaat etti adaylık ehliyeti olmadığı için itiraz üzerine veya resen yapılan inceleme üzerine adaylıkları iptal edildi. Adaylık ehliyeti olmayan birine adaylık ehliyeti vermek suretiyle böyle bir yola gidildiği taktirde daha önceki süreçlerde aday olmak isteyenlerle arada büyük bir eşitsizlik ortaya çıkacaktır. Tabii o tek başına yapıldığı zaman Anayasa‘nın 76. maddesi iyice okunduğunda bunun ayrı yansımaları olacaktır. Ben bunun mümkün bir yol olduğunu düşünmüyorum şahsen.

Tabii Sayın Haberal ve diğer kişi, milletvekili seçilenlerle ilgili mahkeme kararını bugün biz de duyduk. Ama o kararı inceleme imkanımız olmadı. İnceledikten sonra icap ederse bir değerlendirme yapacağız.‘‘ 

-BDP‘NİN TUTUMU-

Bozdağ, ‘‘BDP‘nin tutumunu neye bağlıyorsunuz? Nasıl bir sonuç almak istiyorlar?‘‘ sorusuna ise şu yanıtı verdi:

‘‘Demokrasi vurgusu yapan, evrensel hukuk vurgusu yapan, milli irade vurgusu yapan ve kendisini seçen insanların Mecliste sesi, soluğu, gözü, kulağı olduğunu söyleyen birilerin ‘ya hep ya hiç‘ anlayışını benimsemeleri hem demokrasi ile hem evrensel hukuk ile bağdaşmaz bir yaklaşımdır. Demokrasiye ve evrensel hukuka inanan insanların yapacağı şey, demokrasinin alanını, hukukun alanını genişletecek adımlar atmak. Bunun yolu da meşru zeminlerden geçiyor. Hukuk içinde, demokrasi içinde kalarak mücadeleden geçiyor. Bizim tavsiyemiz hukuk içinde mücadelenin yapılması. Demokrasinin verdiği imkanları kullanarak bunun yapılması ve bunun da en meşru zemini Türkiye‘de parlamentodur. Parlamentoda bunun yapılmasıdır.

BDP‘nin desteklediği adaylara oy veren vatandaşlarımız, onlara Meclise gitmeleri, haklarını hukuklarını orada savunmaları için yetki verdiler, oy verdiler, destek oldular. Bir yandan 78 bin vatandaşın oy verdiği kişinin hakkını, hukukunu savunuyoruz, ‘bu kadar oya saygısızlık olur‘ diye değerlendirme yaparken BDP‘nin öte yandan yaklaşık 2 milyon 800 bin civarında vatandaşın verdiği oyu görmezden gelip onun parlamentoda temsiline ve parlamento çalışmalarına katılmasına engel olması tutarlı bir yaklaşım olarak gözükmüyor. Biz umarız Parlamento çalışmalarına katılırlar, gerekli katkıyı sağlarlar.‘‘

Bozdağ, bir soru üzerine BDP‘nin desteklediği adayların Meclise gelmeyeceklerine ilişkin açıklamalarıyla ilgili değerlendirmelerde de bulunurken; TBMM‘de temsilin nasıl olacağının anayasa ve TBMM İçtüzüğü ile tespit edildiğini anımsattı.

Bir milletvekili veya bir parti grubunu Meclise gelmemesinin Parlamento çalışmalarının içtüzüğün aradığı şartlar varsa, engellemeyeceğini dile getiren Bozdağ, ‘‘Parlamento, çalışmalarını anayasa ve içtüzüğüne göre yürütecektir. Anayasa ve içtüzüğe aykırı bir durum olduğu zaman zaten çalışamaz, ama anayasa ve içtüzüğe aykırı bir durum olmadığı sürece çalışmalarını devam ettirecektir. Çünkü Parlamento birilerinin dayatmasıyla veyahut da birilerinin hukuk dışı dayatmalarıyla bugüne kadar çalışmalarına ara vermemiştir bundan sonra da çalışmalarına ara vermesi söz konusu olmayacaktır. Parlamentonun yaptığı çalışmalar, hem milletin iradesinden hem de anayasa ve içtüzüğe uygunluktan almaktadır. Dolayısıyla milletimizin iradesi Parlamentoya yansımıştır‘‘ dedi.

Bozdağ, bir ara seçimin söz konusu olup olmayacağı sorusuna ise bunun şartlarının anayasanın ilgili maddesinde çok açık yazıldığını söyledi.

Ara seçim şartları olduğu taktirde anayasanın gereği ne ise onun yapılacağını belirten Bozdağ, tutuklu bulunan Mehmet Haberal ve Mustafa Balbay ile ilgili soru üzerine de ‘‘Bütün soruları cevaplandırdım‘‘ yanıtını verdi.

Bozdağ, ‘‘Yeni dönemi krizlerle değil, fırsatlarla karşılamak durumundayız. ‘Meclisin tanınmaması‘, ‘boykot edilmesi‘ gibi söylemler yeni dönemin ruhuna uygun düşmemektedir‘‘ dedi.

Anayasa‘ya göre seçimlerin yönetimi ve denetimi konusunda tek yetkilinin Yüksek Seçim Kurulu (YSK) olduğunu belirten Bozdağ, bu konudaki her türlü şikayeti, itirazı değerlendirerek kesin karara bağlama yetkisinin de söz konusu kurulda olduğunu kaydetti.

Bozdağ, ‘‘YSK, AK Parti‘ye veya yürütmeye veya yasamaya bağlı bir kuruluş değildir. Üyelerini hükümet atamamaktadır, alınan kararlar da tamamen Anayasa‘nın 79. maddesi gereği, tamamen bu kurulun yetkisi ve tasarrufu dahilinde olan kararlardır. YSK kararlarını AK Parti ile veya hükümet ile ilişkilendirmek büyük bir yanlıştır, partimize ve hükümete dönük büyük bir insafsızlık ve haksızlıktır‘‘ diye konuştu.

YSK‘nın Hatip Dicle‘ye yönelik kararının AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan için alınan kararla bir benzerliğinin olmadığını da vurgulayan Bozdağ, ‘‘İki durum tamamen birbirinden farklıdır, kıyaslanması da mümkün değildir. Sayın Başbakanımızın durumunda meri hukuk çiğnenmiş. Meri hukuk, yüksek yargının araya girmesi ve yargı eliyle yapılan bir takım müdahalelerle çiğnenmek suretiyle sayın Başbakanımızın milletvekili adaylığı engellenmiştir. Hatip Dicle olayında ise meri hukuk uygulanmıştır. Burada yapılan itiraz, uygulanan hukuka ilişkindir ama Sayın Başbakanımızın durumunda meri hukuk çiğnenmiştir, ikisi birbirinden tamamıyla farklıdır ve bunun kıyaslanması söz konusu bile değildir‘‘ dedi.

‘‘Dicle‘nin milletvekilliğinin AK Parti‘nin yaptığı müracaatla düşürüldüğü‘‘ yönündeki iddiaları da gerçek dışı olarak nitelendiren Bozdağ, şöyle konuştu:

‘‘Gerekçeli kararın içinde, Hatip Dicle‘nin milletvekilliğinin düşmesi ve mazbatasının iptal edilmesi ile ilgili kararda itiraz mercinin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı olduğu ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının yaptığı itiraz üzerine açılan dosya üzerinde YSK bir değerlendirme yapmış ve yapılan değerlendirme sonucunda Hatip Dicle‘ye verilen mazbatanın iptaline karar vermiştir. Bu değerlendirilen itiraz AK Parti‘nin itirazı değil, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının itirazıdır. AK Parti‘nin bu süreçte bir itirazı vardır. Neye itiraz etmiştir bu süreçte AK Parti? Diyarbakır İl Seçim Kurulunun Hatip Dicle‘ye itiraz kesinleşmeden, itiraz karara bağlanmadan verdiği mazbataya itiraz etmiştir. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Hatip Dicle‘nin milletvekilliğine itiraz etmiş, adaylık süreci içinde adaylığına itiraz etmiş, dolayısıyla bunun üzerine YSK bir dosya açmış, Hatip Dicle‘den savunması istenmiş, dosya açık ve bu dosya karara bağlanmadan Diyarbakır İl Seçim Kurulu bu süreçteki en önemli yanlışlıklardan bize göre bir tanesini yapmak suretiyle, çünkü YSK‘da bir kişinin milletvekilliğine ilişkin itiraz varken ve YSK bu itiraza ilişkin savunmayı hem de Diyarbakır İl Seçim Kurulu vasıtasıyla Hatip Dicle‘den istemişken İl Seçim Kurulu da buna vakıfken, bu hususun YSK tarafından karara bağlanmasını beklemeden mazbatayı vermiş olması hukuka aykırı bir durumdur.‘‘

-‘‘BDP YANLIŞLAR DİZİSİNE ISRARLA DEVAM ETMEKTEDİR‘‘-

‘‘BDP süreç içerisinde bir dizi yanlışlar yapmıştır ve halen de bu yanlışlar dizisine ısrarla devam etmektedir‘‘ diyen Bozdağ, Hatip Dicle ile ilgili mahkumiyet kararının 22 Mart 2011‘de kesinleştiğini, milletvekili aday listelerinin ise 11 Nisan 2011‘de YSK‘ya verildiğini anımsattı.

İki tarih arasında bir süreç olduğunu, kamuoyunun bu kararın tebliğinin yapıldığını da bildiğini vurgulayan Bozdağ, şunları kaydetti:

‘‘Bir mahkumiyet kararı var, bu karar kesinleşmiş. Milletvekili adayı olmaya engel bir mahkumiyet kararı. Bunu hem Hatip Dicle biliyor hem avukatları biliyor hem de Hatip Dicle‘nin bağımsız adaylığını destekleyen BDP biliyor. Aday olma ehliyeti olmayan birinin aday gösterilmesi ve bu mahkumiyet kararının da hem Türkiye kamuoyundan hem de YSK‘dan gizlenmiş olması oldukça manidar bir durumdur. Bu fevkalade yanlış bir durumdur adeta bugün yaşanan krize o günden bir davetiye çıkarmadır. Biz bunu iyi niyetli bir yaklaşım olarak da görmüyoruz. İkinci bir husus da anayasa ve yasaları eleştirebiliriz. Anayasa‘da beğenmediğimiz pek çok hüküm olabilir, yasalarda da beğenmediğimiz pek çok hüküm olabilir, biz bunların değiştirilmesini isteyebiliriz, bunların yanlışlığını vurgulayabiliriz, bunları eleştirebiliriz ama demokratik bir ülkede, hukuk devletinin olduğu bir yerde bunları eleştirmek, bunları değiştirmek ve bunlara ilişkin tavırlar ortaya koymanın da demokrasinin ve hukukun sınırları içerisinde olması gerektiği de aşikardır. Tehditle veya şiddet çağrıları yaparak veya kriz çağrıları yaparak veya kaos ortamına dönük bir takım eylem ve davranışlarda bulunarak demokrasinin alanını, hukuk devletinin alanını genişletme imkanı bulunmaz, bugüne kadar da bulunmamıştır. Her ortamda demokrasinin derinleştirilmesini, kökleştirilmesini, Türkiye‘de demokrasi ile bağdaşmayan bir takım mevzuatların ortadan kaldırılmasını ve ortamın demokrasi ile daha uyumlu hale getirmesini savunanların, bunun mücadelesini verdiğini söyleyenlerin öncelikle kendi eylemlerinde, kendi söylemlerinde demokrasi sınırları içinde kalmaları, hukukun sınırları içinde kalmaları, şiddetten uzak durmaları ve tehditten, şantajdan uzak bir yaklaşım benimseyerek demokrasinin ve hukukun kendine verdikleri imkanları kullanarak hukuk içinde mücadele yapmaları doğru olan bir yaklaşımdır, isabetli olan bir yaklaşımdır.‘‘

Bozdağ, şunları kaydetti:

‘‘BDP‘nin yaptığı yanlışlardan birisi de her sıkıntı karşısında tehdit, şiddet çağrısında bulunmasıdır. Bu da demokrasi için son derece sakıncalı ve tehlikeli bir durumdur. AK Parti bugüne kadar birçok engellemeye maruz kalmış, birçok mağduriyetler yaşamış ancak anayasal düzene uygun bir şekilde hukuk mevzuatını değiştirmeye çalışmış, önemli reformları hayata geçirerek sivil siyasetin alanını genişletmiştir. AK Parti karşılaştığı sıkıntılar karşısında eleştiriler getirmiş ama tehditler yağdırmamış, dayatmalara gitmemiş, çatışma ve şiddet çağrıları yapmamıştır. AK Parti olarak sivil siyasetin güçlendirilmesini her sorunun çözüm yeri olarak siyaset kurumunun ve parlamentonun görülmesini, siyasi partilerimizin, demokrasimizin vazgeçilmez aktörleri olduğunu düşünüyoruz.‘‘

Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile