Erbakan, Çiller'in Gönderdiği 'istifa Et' Teklifini Kabul Etmemiş

Tarihe post-modern darbe olarak geçen 28 Şubat sürecinde Refah-Yol hükümetinin Devlet Bakanı Salim Ensarioğlu, hükümet kurulduktan bir yıl sonra Tansu Çiller'in talimatıyla rahmetli Necmettin Erbakan'a istifa etmesi için teklif götürdüğünü ancak bunun kabul edilmediğini açıkladı.

28 Şubat'ta Türkiye Cumhuriyeti'nin demokrasisine ve siyasetine çok büyük bir darbe vurulduğunu belirten Ensarioğlu, "O gün Sayın Demirel, Sayın Erbakan çekilseydi, istifa etseydi; daha net, daha doğru olurdu." dedi.

Cihan TV Network'te yayınlanan Anadolu'da Sabah programına konuk olan Salim Ensarioğlu, 28 Şubat soruşturmasını doğru bulduğunu ifade etti.

Olayın 4-5 ayağı bulunduğunu belirten Ensarioğlu, iş dünyası, siyasi, medya ayakları olduğuna dikkat çekti. "Sadece burada bütün fatura askerlere çıkarılıyor." diyen Ensarioğlu, "Ne askeri savunurum ne askerin içeri girmesini isterim. Hukuk neyse, o olsun. Ordu, bizim ordumuz. Diğer kurumlar da bu ülkenin kurumları. Ama suçların hepsi soruşturulmalı. Cezayı hukuk verir, vermez; o beni ilgilendirmez. Ama meseleye doğru yaklaşmak lazım. Şuan tek taraflı yaklaşılıyor gibi görünüyor bana." diye konuştu.

Batı Çalışma Grubu'nun her şeyiyle bir örgüt gibi kurulduğunu dile getiren Ensarioğlu, bütün olayı yönlendirenin onlar olduğuna dikkat çekti. Ama onlara çanak tutanlar, doğru-yanlış bilgiler götürenler, manşet atanlar, gidip onların brifinglerini dinleyip ayakta alkışlayanların olduğunu anlatan Ensarioğlu, bunun içinde iş dünyası, medya, yargı mensupları ve siyasiler olduğunu ifade etti.

"Görev alıp Başbakan, bakan, birbirinin görevini alanlar vardı." diyen Ensarioğlu, "Bunların hepsi işin içindeydi. Tek asker kanadına bakarak, bir kurumun üzerine giderek doğru yargılanacağı, çözüme gideceğine inanmıyorum." şeklinde konuştu.

"İSMAİL HAKKI KARADAYI ANKARA MAL MÜDÜRÜ DEĞİLDİ"28 Şubat soruşturması kapsamında ifade vermek için savcılığa avukatını gönderdiğini belirten Ensarioğlu, şu ana kadar çağrılmadığını söyledi.

"Çağrılırsam, tabiî ki hem kendi adıma, hem bana oy veren vatandaş adına davacı olmak zorundayım. Bana oy verilmiş, bu antidemokratik bir şekilde uzaklaştırılmış; netice olarak baskı altına alınmışız." diyen Ensarioğlu, soruşturma kapsamında ifade veren eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı'nın 'haberim yok' açıklamasına ise tepki gösterdi. "Hâkimlerimiz, savcılarımız bizden daha iyi biliyorlar. Herkes kendi görevini yapmalıdır. Başkasının görevine karışmamalıdır." diyen Ensarioğlu, şöyle devam etti: "Sayın Karadayı'nın ifadesi için diyorum: O tarihte, o, Ankara Mal Müdürü değildi; Genelkurmay Başkanı'ydı. Her gün de basında, medyada aktif konuşuyordu. Bizleri yargılıyordu, suçluyordu, atıfta bulunuyordu konuşmalarımıza. Bir siyasi partiden öte konuşmaları vardı, onun da Çevik Bir'in de. O zaman nasıl haberi olmamış, bunları niye konuşuyordu ve orada ne görevi vardı?""DEMİREL VE ERBAKAN İSTİFA ETSEYDİ DAHA DOĞRU OLURDU" Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in rahatsızlığı için Allah'tan acil şifalar dileyen Ensarioğlu, ihtilalden, sürgünden gelmiş, demokrasiyle, oyla cumhurbaşkanı olmuş biri olduğunu hatırlattı. Demirel’in ihtilal yapılmaması için çaba harcadığını söylediğini aktaran Ensarioğlu, "Bana göre keşke o gün ihtilal olsaydı, ona müsaade etseydi; ihtilali bugün biz daha rahat anlatabilirdik, birbirimize tolere edebilirdik. Siyaseten Türkiye Cumhuriyeti'nin demokrasisine ve siyasetine çok büyük bir darbe vurulmuş. İhtilal olsa bu olmazdı. O kendine öyle bir görev biçmiş diyor 'ben ihtilali önledim.' Benim düşüncem bıraksaydı ihtilal olsaydı, bugün daha iyi anlatırdık. Bunu makamında yüzüne söyledim. Hatalar olduğu zaman özellikle siyasetçiler demokrasi güven kaybediyor. O gün Sayın Demirel, Sayın Erbakan çekilseydi, istifa etseydi; daha net, daha doğru olurdu. İhtilal yapacaksalar da yapsaydılar." dedi.

"ERZURUM'DAKİ ALBAY HAKARET EDİYOR, GÖREVDEN ALAMIYORSUNUZ" Dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan'a hükümetin kurulmasından bir yıl sonra istifa etmesi için götürdüğü teklifi ise Ensarioğlu, şöyle anlattı: "Tansu Çiller, beni sabah 2-3 defa saat 06.00'da aradı; Erbakan'a gitmemi istedi. İki yıllık anlaşma vardı aramazda. İki yıl Erbakan, iki yıl Çiller başbakanlık yapacaktı. 'Git, bu iki yıl gitmiyor. Git konuş, Türkiye gerilmiştir. Görevi bir yıla yakın dolmuştu biz devralalım. Giderse, bir yıl yaparız, seçime gideriz. Eğer bu sıkıntı devam ederse 3-4 ay sonra seçime gideriz. Ama istifa etsin, görevi ben alayım.' Çünkü bir yılını doldurdu, sıkıntı vardı. Hatta 'genel merkezden de bir temsilci olsun' dedim. Çünkü ben bakanım, hükümet adına temsilen gidiyorum. 'Hayır, iki konuda da sen temsilci ol' dedi.

Sayın rahmetli Erbakan'dan randevu talep ettim. Bana evinde akşam saatinde randevu verdi; saat 20.30'da. Ona anlattım meseleyi. Erzurum'daki albayı anlattım. Osman Özbek bir albay, statü olarak köy hizmetlerinde şef konumunda bile değil. Kalkıp bir ülkenin başbakanına, başka bir ülkenin kralına hakaret ediyor. Siz bunu görevden alamıyorsunuz. Son 3–4 aydır Bakanlar Kurulu'nu toplayamıyoruz. Bu sıkıntı artık büyüdü, ülke sıkıntıda, biz görev yapamıyoruz. Parlamento sanki feshedilmiş, baskı altında gibi çalışamıyor. Rahmetli, biraz 'hayır' dedi.

Biraz onu konuştuk, benim çok sevdiğim bir insandı. Tartıştık biraz. O zaman Abdullah Gül devlet bakanıydı. 'Yarın onla bir araya gelin' dedi.

Bakanlıkta benim makam odamda Sayın Gül geldi. Biz bunu konuştuk. Sonradan devam eden arkadaşlar, kimler olduğunu bilmiyorum. Sonrasını ben devam etmedim.""MESUT YILMAZ'IN BAŞBAKANLIĞI KABUL ETMESİ SİYASİ BİR AYIPTI"Askerin ihtilal yapmayı kafasına koyduğunu dile getiren Ensarioğlu, birilerinin 'ihtilla yapayım, cumhurbaşkanı olayım' şeklinde egosu bulunduğuna dikkat çekti. Buna siyasiler ve iş dünyasının da çanak tuttuğunu belirten Ensarioğlu, "İş dünyası Türkiye'nin büyümesini, Avrupaya açılmasını istemiyordu. Kendi kontrolünde kalmasını, onların zenginliğinin kat kat artmasını istiyordu. Siyasette de merkez sağ kavgası vardı. Rahmetli Özal ile Demirel'in kavgası vardı. Arkasından Mesut Yılmaz ile Tansu hanımın kavgası vardı; ANAP ile Doğru Yol'un. Bu arada Doğru Yol'da üç genel başkan vardı. Sayın Demirel, cumhurbaşkanıydı, elini partiden çekmemişti. Sayın Cindoruk da partiden elini çekmemişti. Bir de mevcut genel başkan vardı. Merkez sağın kavgası da bu işe yaradı. Hızlandırdı nitekim. Sayısı az olan Anavatan Partisi, bizden koparılan, istifa ettirilen, parayla, baskıyla istifa ettirilen milletvekilleri yeni bir parti kuruldu ve bu partinin desteğini alarak ekseriyeti sağladı ve Sayın Yılmaz Başbakan oldu. Milletvekili pazarı açıldı. Parlamento'da böyle bir pazar açıldı. Otellerin odalarında bir kısım paralarla, bir kısım tehditlerle baskılarla istifa ettirildi. O dönem iyi araştırılmalıdır. Bankalar nasıl iflas ettirildi. Arkasından istifa edip milletvekili olanlar, nasıl bakan oldu, karşılığı ne oldu? Onu iyi araştırmak lazım. Ben açıklıyorum, demokrasi ve siyasi açıdan Sayın Yılmaz'ın başbakanlığı kabul etmesi, bana göre siyasi bir ayıptır. Onu ve bakanları da aynı şekilde... Burada askerlerin baskısıyla, medyanın baskısıyla kurulmuş bir hükümet, istifalar yapılmış bu demokrasi değildir. Bir ayıptır." diye konuştu.

"KÜRT İŞADAMLARI LİSTESİ 1992 YILINDA DİYARBAKIR'DA DUYULDU"Kürt işadamlarının öldürme olayı ve tartışmasının Demirel'in başbakanlığında, rahmetli Özal'ın cumhurbaşkanlığı döneminde başladığını anlatan Ensarioğlu, "Diyarbakır İkinci Hava Taktik'te Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı yapıldı ve arkasından Bakanlar Kurulu toplantısı yapıldı. Yanlış değilsem 1992 yılında. O gün orada, o yayıldı; Kürt işadamlarının listesi var denildi. O eylemler, suikastlar o tarihte başladı diye biliyorum ben. Sonra devam etmiştir. İlk defa 92 yılında Diyarbakır'da duydum." şeklinde konuştu.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'dan bir talepte de bulunan Ensarioğlu, "Kozmik odalara girildi. MGK raporlarının, Bakanlar Kurulu raporlarının da açıklanması için bir yasa değişikliği yapılsın. Çünkü hala insanlar konuşamıyor, yasaktır." ifadelerini kullandı. "İMRALI GÖRÜŞMELERİNİ AYAKTA ALKIŞLIYORUMİmralı görüşmeleriyle ilgili de değerlendirmelerde bulunan Ensarioğlu, bu sürecin 1993 yılında başladığını ve Özal'ın ölümünden dolayı durduğunu ifade etti.

Eğer 1993'te olsaydı bugün 20-25 bin insanın belki yaşıyor olacağını anlatan Ensarioğlu, Öcalan'ın yakalandıktan sonra da bu sürecin başlatılıp kanın durdurulabileceğine dikkat çekti. Yol kazalarının çok ciddiye alınmayabileceğini belirten Ensarioğlu, Öcalan'ın çözüm için Özal döneminde hazır olduğunu ancak buna derin devletin mi yoksa Avrupa'nın mı Amerika'nın mı müsaade etmediğini bilmediğini kaydetti.

Şuan görüşmelerden umutlu olduğunu vurgulayan Ensarioğlu, şunları söyledi: "Umudun ötesinde hepimiz desteklememiz gerektiğine inanıyorum. Ayakta alkışlıyorum. Irkçılık ve din üzerinden politika yapılmamalıdır. Projelerle siyaset yapılmalı. Ben umutluyum, ayakta da alkışlıyorum. Zaten en çok Kürtler zarar görmüş bundan. 40 bine yakın insan ölmüş, kaybol, şehit olmuşsa 30 bine yakını Kürttür. Bana göre Güneydoğu'da insanlar ayakta alkışlar. Türkiye'nin bütün vatandaşları bunu kabul eder. Yalnız burada tahrik edici bir şeyler olmamalıdır. Herkes üslubuna, diline dikkat etmelidir. Ben umutluyum. Daha sonrası ne olur? Tabi 20–30 bin insan, direk hedef, öldürme hedeflenmiş. Bunun içinde asker var, polis var PKK var. Bunların sadece hedefleri uzun yıllardır adam öldürmektir. Onun için 'Vietnam sendromu' gibi ileride bölgede, Türkiye'de sıkıntılar olabilir. Bundan korkmamak, yılmamak lazım. Televizyonda seyrettiğimiz Amerikan filmleri de Vietnam sendromudur. İki polis, iki subay, ayrılmış, çete kurmuş. 3–5 örgüt elemanı ayrılıp çete kurabilir. Bunlardan ürküp 'bak böyle oldu, olmaz' denmemeli. Bir süre bu sıkıntıları yaşayabiliriz. Bu kadar insanı alıp tedavi etmek de zor. Bu insanların hedefi sadece insan öldürmektir. Onun için buna da hazırlıklı olmamız lazım diye düşünüyorum."
Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile