FETÖ Tehlikesini 18 Yıl Önce Görmüş

FETÖ Tehlikesini 18 Yıl Önce Görmüş

15 Temmuz hain darbe girişiminin ardından tüm yönleri ve iç içe geçmiş karanlık ilişkileriyle gün yüzüne çıkan terör örgütü FETÖ, Türkiye’de yediden yetmişe herkesin "mücadele" paydasında buluştuğu bir yapı haline geldi. Fetullah Gülen’in lideri olduğu bu yapı, Türkiye’yi içten içe ele geçirme planları yaparken, bu amacını ise, yıllar boyu hep "eğitim" ve "altın nesil" kandırmacasıyla gizledi. Önce Gezi olayları, ardından 17-25 Aralık darbe girişimi ve son olarak 15 Temmuz hain darbe kalkışması ile kendini iyiden iyiye açık eden hain yapı, milletin birlik ve beraberliği sayesinde adeta darmadağın olurken, hain yapıyla ilgili endişe ve kaygılarını bundan yıllar önce gündeme getirenler de var... İşte bu isimlerden birisi de; Mehmet Şefik Güvenli Hoca...

ŞEFİK HOCA, TEHLİKEYİ 18 YIL ÖNCE GÖRMÜŞ...

Mehmet Şefik Güvenli Hoca, Fetullah Gülen’in tuttuğu istikametin kesinlikle itibar edilecek bir istikamet olmadığını bundan 18 yıl önce kaleme aldığı bir beyitle dile getirmiş... FETÖ Lideri Gülen’in, Papa ile görüşmesinin hemen ardından kaleme aldığı beyitinde Şefik Hoca, ortaya koyduğu esere "Hoşgörü Safsatası" ismini vermekle kalmamış; aynı zamanda Gülen’in yol tuttuğu istikamet için de; "Hile-i Şeytaniyyet" tanımlamasını kullanmış...

İşte Şefik Güvenli Hoca’nın bundan tam 18 yıl önce kaleme aldığı "Hoşgörü Safsatası" adlı beyitinin tamamı:

Bilinmezdi evvelce, böyle sakım dirayet / Hoşgörü namı ile, zıpçıktı bir hikayet...

(Önceleri böyle bir görüş ve kavrayış yokken, hoşgörü adı ile bir hikaye türedi)

Bunca Kur-an ayeti, sahih hadis rivayet / Apaçık ortadayken, hevasata riayyet...

(Kur’an ayetleri, sahih hadisler apaçık ortadayken, heveslere tabi oldu/olundu)

İşte bu "Eşidda-i alelküffar" bir ayet / Uyulmayınca gördük neler oldu nihayet...

(Fetih Suresi: 2. Ayet’i işaret eder: "Muhammed Allah’ın elçisidir. Onun beraberinde bulunanlar, inkarcılara karşı sert, birbirlerine merhametlidirler..." Yani Gülen’in, küffara karşı sert olması gerekirken tam tersi bir tutum içerisinde olduğuna işaret eder)

Kim tevkil etti seni, ve verdi selahiyet / Yoksa sandın ümmeti, zatınızı raiyyet...

(Gülen’e hitaben: Sana kim vekalet ve yetki verdi ki, kendini ümmete hüküm sahibi olarak gördün?)

Kül tepedir aldanma, çevrendeki kemiyet / Neden icap ediyor, bu acaip keyfiyet...

(Sen ve çevrendekiler külden bir tepeyken ve içi boşken bu nasıl bir aldanmadır, aldatmadır?)

Sen kalk ta git papaya, et ümmeti siayet / Müminleri hor gör de, kafirleri vikayet...

(Sen kalkıp gittin Papa’yla ümmetin gıybetini ettin, küçük düşürdün, Mü’minleri hor gördün ve kafirleri korudun, sakındın)

İfadem açıkcadır, beceremem kinayet / Bu dehşetli duruma, ancak denir cinayet...

(Kinaye yapmayı beceremem ama senin bu yaptığına ve durumuna ancak cinayet denir)

Müslümanlara karşı, haçlılarla cemiyyet / Eyleyen hain ile, ibretli bir ayniyyet

(Çünkü Müslümanlara karşı haçlılarla birleştin, onlarla benzer oldun, aynı oldun)

Zındıkadan ne umdun, bulduğun ne hediyyet / Bir aferin uğruna, unuttun mesulliyet

(Zındıklardan ne umdun, nasıl bir kaşılık gördün? Bir aferin uğruna mes’uliyetini unuttun)

Hoş mu gördüler sanki, küfür ve deccaliyyet / Hele hiç razı olmaz, yehud ve nasraniyyet...

(Yahudi ve Hıristiyanlar hoş görür mü sandın)

Sen görsen de o görmez, suçundur islamiyyet / Bak “Velenterda anke”, bir hükmü ezeliyyet...

(Onlara göre Müslüman olmak bile suç. Bakara Suresi 120’nci ayeti işaret eder: "Sen dinlerine uymadıkça, ne Yahudiler ve ne de Hıristiyanlar asla senden razı olmazlar. De ki: “Allah’ın yolu asıl doğru yoldur.” Sana gelen ilimden sonra, eğer onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, bilmiş ol ki, Allah’tan sana ne bir dost, ne bir yardımcı vardır."

Ehli imana türlü, yasaklarla eziyyet / Edilirken ne için, sana farklı vaziyyet...

(Ehli imana yasaklar varken, eziyet varken, sana karşı sergilenen bu farklı tutum ve vaziyetin sebebi nedir?)

Bu bir tuzak olmasın, hile-i şeytaniyyet / Bilmediğimiz yoksa, sende saklı meziyyet...

(Bu durum şeytandan bir hile olmasın. Çünkü sende bir meziyet zaten yok)

Yoktur bizde haşa ki, imanından reybiyyet / Amma kula da yoktur, hatadan masuniyyet...

(Kimsenin imanından şüphe etmeyiz ama hiçbir kula da hatadan masuniyet yoktur)

Müsamaha kaviden, zaife olsa şayet / amel-i salihdir, güzeldir de begayet...

(Hoşgörü güçlüden zayıfa olursa şayet salih ameldir, gayette güzeldir)

Zaif de ki tevazu, zilleti insaniyyet / Büyüklerden tevarüs, bu inci hikemiyyet...

(Zayıf olandaki tevazu ise, insan için zillettir. Bu ince hikmet, büyüklerden bize mirastır, verasettir)

Bir gaddar öldürmeye, seni eylese niyyet / Tükür onun yüzüne, ruh kazansın ulviyyet...

(Bir gaddar seni öldürmeye niyetlense, onun yüzüne tükür ki, ruhun yücelik kazansın)

Şimdi zillet içinde, bir timsali acziyyet / İken bizler ne için, bu tavr-ı erzeliyyet...

Sığındık sana RABBİM, hidayet ver hidayet / Bu meş’um illet bize, eylemesin sirayet...

(Şefik Hoca, Fetullah Gülen’i tenkit ettiği bu satırlarda, Gülen’in tuttuğu yolu amansız bir hastalığa, illete benzetmiş ve bu illetin Alem-İslam’a sirayet edip bulaşmaması için niyazda bulunmuştur)

Ebülfeyzi nefsini, et Allah-a şikayet / Kemali rahmetinden, ede seni himayet

(Şefik Hoca, beyitlerinin tamamında, Ebulfeyzi mahlasıyla kendi nefsi için Allah’ın mağfiretine ve rahmetine sığınmış, kendisi için de duada bulunmuştur)

ERZURUM’DA BİR İNSAN-I KAMİL: ŞEFİK HOCA

15 Mayıs 1932’de Tercan’da doğan Şefik Efendi, Müftü Solakzade Sadık Efendi’nin talebelerinden Hafız Ahmet Hulusi Bey’in oğludur... Ahmet Hulusi Bey devlet memurudur... 1929’da tayinleTercan’a gitmiş, orada evlenmiştir. Babasını görevi nedeniyle şehir şehir dolaşan Şefik Efendi, Kars, Aşkale, Trabzon, Akçaabat’ta bulunur... Babası Akçaabat’taki memurluğu sırasında 1954’te vefat eder...

Şefik Efendi, ilkokulu Aşkale’de okur... Alman Harbi döneminin zorlukları nedeniyle tahsiline devam edemez... Onun asıl hocası babasıdır... Daha sonraları Tercan’da Âma Hafız’dan da (Ahmet Kevfik Çelebi) dersler alır... Babası genç yaşta vefat ettiğinde Trabzon’da terzilikle uğraşmakta olan Şefik Efendi, annesi ve kardeşleriyle Tercan’a döner... Terzilik yapmak istemez ama babasının isteği üzerine bir süre daha bu mesleği icra eder...

Tercan’a döndükten sonra askere gider ve askerlik dönüşü bir süre burada ikamet ettikten sonra Erzurum’a yerleşir... Erzurum’da Karanlık Kümbet’te Mehmet Kırkıncı Hocaefendi ile uzun süre teşrik-i mesai yapar, Risale-i Nur’ları onunla müzakere ederek okur... Senelerce ilim ve irşadla uğraşan Şefik Efendi, mahir bir insandır. Rızkını kendi el emeğiyle kazanır... Saat tamiri, büro makinaları ve benzer işlerle uğraşır... Hayatının her döneminde çok okur, hep öğrenir... İlmiyle amel edip bildiklerini anlatır... Fahri olarak iki yıl imamlık yaptığı yerlerde hürmet görür, son demlerine kadar öğrenme ve öğretme iştiyakıyla yaşar...

Son zamanlarında ders yapmak için Tercan’a gider... Orada arkadaşlarıyla ders yaptığı mütevazı bir medresesi vardır... 28 Şubat sürecinde oranın faaliyetlerine bir süre ara verilir... Tercan’a son gidişinde yine medreseye uğrar... Bu gidişin dönüşü olmayacaktır... Komşularından biri onu görünce sevinmiş, evine yemeğe davet etmiştir... Özür beyan edip İkindi namazını medresede kılacağını söyleyen Şefik Efendi, medresesinin bahçesinde biriken karları kürekle temizlerken emr-i Hakk vaki olur ve 17 Şubat 2000 tarihinde vefat eder...

1976’da kutsal toprakları ziyaret eden Hacı Şefik Efendi, samimi, ciddi, mübarek bir insandır. Vefatından bir gün önce şehir dışındaki baldızı onu rüyasında görür... Emine hanım, rüyasında babası Seyfettin Efendi’yi görür... O zat ve yanındakiler sarıklıdırlar... Hepsi beyazlara bürünmüştür. "Baba hayırdır, niye geldin?" diye sorunca, damadının Salihler zümresine katılacağını işaret etmiş, "Şefik’i götürmeye gelmiştik" demiştir. Çok geçmemiş, rüya bir gün sonra tabir edilmiştir... O zat, böyle bir rüyadan uyanıp göçmüştür hakiki aleme...
Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile