Dünya basınından özetler 7 Nisan 2010

Başbakan Gordon Brown'un genel seçim tarihini açıklaması ve seçim sürecinin başlamasıyla ilgili haberler İngiltere'deki bugün gazeteler ve haber bültenlerinin gündemini oluşturdu.

Guardian'ın manşeti: "Kişisel, gururlu, cüretkâr: Brown milletin sinesine gidiyor." şeklinde. Haberde, Muhafazakârların lideri David Cameron'ın 6 Mayıs'ta yapılacak olan seçimleri "bir kuşağın gördüğü en önemli seçim" olarak nitelendirmesi de yer alıyor.
Daily Telegraph'ın manşeti ise: "Umut ile korkunun savaşı". Manşetin hemen altında David Cameron'ın "Oyunuzu Muhafazakârlara verirseniz, umuda, iyimserliğe ve değişime vermiş olursunuz." şeklindeki sözleri ile Brown'un "İngiltere ekonomik iyileşme yolundadır ve bunu riske atacak hiçbir şey yapmamalıyız." ifadelerine yer veriliyor.
Independent, manşetinde "Siyasi bilinmeze doğru bir adım" ifadesini kullanırken, Times sonuçları marjinal seçim bölgelerinin tayin edeceğini söylüyor. Gazete, seçim kampanyasının ilk gününde Brown'un orta sınıf seçmenlere seslendiğinin, Cameron'ın ise umut ve iyimserliğe vurgu yaptığının altını çiziyor.
Seçim haberini diğer gazeteler gibi Financial Times da manşetinden duyuruyor. İkinci sayfada yer alan bir analiz yazısında ise başlıca üç partinin liderlerinin rakiplerinin strateji ve mesajlarına eleştiriler yönelttikleri, ama yeni olan hiçbir şey söylemedikleri ifade ediliyor. Gazetede bu seçimlerin neden önemli olduğu da şöyle aktarılıyor:
"Gordon Brown, çeşitli darbe girişimlerine karşın yaklaşık üç yıldır İşçi Partisi'nin liderliğine tutunmayı başardı. Yenilgi yalnızca kariyerinin sonu anlamına gelmeyecek, muhalefete düşecek bölünmüş bir parti içinde sancılı bir dönem başlatacaktır. David Cameron'ın İşçi Partisi'ni yenilgiye uğratamaması, Muhafazakârların modernleşme projesinin sonu anlamına gelecektir. Nick Clegg'in Liberal Demokratların liderliğini elinde tutabilmesi de şu anki 63 sandalyesini korumasına bağlı olabilir."
Guardian, başyazılarından birini seçimlere ayırıyor. Yazıda, pek az genel seçimin bu seçimler kadar gerekli görüldüğü, zira şimdiki parlamentonun ödenekler skandalıyla birlikte saygınlığını büyük oranda yitirdiği savunuluyor.
Guardian yazarı Simon Jenkins ise seçim kampanyası döneminde ülkenin başlıca meselelerinin konuşulmayacağını söylüyor. Jenkins'e göre, bu kampanya süresince İngiliz askerlerinin Afganistan'da kalmaya devam edip etmeyecekleri, ekonomi politikalarında izlenen yolun doğru olup olmadığı, küresel ısınmayla nasıl mücadele edileceği, şehir ve ülke planlamasında yapılan yanlışlıklar, demokratik yetki devri, Lordlar Kamarası'na seçilmişlerin mi atanmışların mı üye olacağı gibi konular ele alınmayacak. Jenkins, bu konuların tartışılmayacak olmasının önemsiz olmalarından değil, bu konularda İşçi Partisi ve Muhafazakâr Parti'nin benzeri pozisyonlara sahip olmalarından kaynaklandığını savunuyor. Simon Jenkins yazısını şöyle sonlandırıyor: "Siyasi uzlaşı çoğu zaman rahatlatıcı olabilir, ama tehlike de barındırır. Bu seçimlerde, siyasi tartışmaların ilk sırasında savaş ve ekonomi olması gerekirken, tehlike kuşkusuz rahatlığa ağır basmaktadır."

Aynı gazetenin bir diğer yazarı Jonathan Freedland ise Muhafazakârların başlangıçta çantada keklik gibi gördükleri bu seçimin zorlu bir yolculuğa dönüştüğünü yazıyor. Seçimlerin yine de muhtemelen Muhafazakârların galibiyetiyle sonuçlanacağını belirten yazar, buna karşın aradaki farkın az olacağı tahmininde bulunuyor. Freedland'e göre, eğer Cameron kılpayı başbakan olursa, bu -parktaki bir gezintiyi zorlu bir koşuya dönüştürdüğü için- başarısızlığın lekesini taşıyan bir zafer olacak.

Times yazarı Anatole Kaletsky ise seçimler sonucunda kurulacak zayıf bir hükümetin en iyi seçenek olabileceği yorumunda bulunuyor. Hiçbir partinin çoğunluğu ele geçiremediği bir parlamentonun genel kanının aksine en iyi sonuç olacağını savunan Kaletsky, kilit ekonomik ve anayasal kararların bir koalisyon ya da azınlık hükümeti yönetimi altında parlamentoda seçmenlerin yüzde 60'ının tercihine denk düşecek bir çoğunluk tarafından destekleniyor olacağını yazıyor. Kaletsky, yazısını şöyle noktalıyor: "Seçmenlerin yüzde 60'ı tarafından desteklenen zayıf bir hükümet, seçmenlerin yüzde 40'ı tarafından desteklenen güçlü bir hükümetten çok daha etkin olabilir."

Financial Times ise başyazısında seçimlerden sonra kurulacak hükümetten beklentilerini sıralıyor: "Küçük devlet, sosyal adalet ve şeffaf uluslararası piyasalar. Hükümet ekonomik kriz döneminde çürümüş özel sektörün geride bıraktığı boşluğu doldurmalıdır, ama ilk fırsatta da geri çekilmelidir. Sağlık ve eğitim hizmetlerinde daha çok özelleştirme yapılmalıdır. Kamu hizmetlerinin etkin bir reformdan geçmesi yetkilerin dağıtılmasını da gerektirecektir. Partiler ayrıca parlamentoyu, Lordlar Kamarası'nı da reforma tabi tutmalıdır. Partiler İngiltere'nin dünyadaki yeri hakkındaki görüşlerini de açıkça ifade etmelidir. İngiltere silahlı kuvvetlerinin görevinin ne olduğuna, ordudan beklentilerine ve bunun için orduya ne kadar kaynak ayırmak istediğine de karar vermelidir. Partiler, krizden sonra daha iyi bir hayat tesis etmek için tutarlı bir vizyon ortaya koymalıdır."

Times'da yer alan habere göre, kampanya süresi boyunca kamu görevlileri Facebook ve LinkedIn gibi sosyal paylaşım sitelerini kullanamayacak ve bakanlar internet güncelerine yazı yazamayacaklar. Twitter'da ise siyasi amaçlarla çarpıtılmadığı müddetçe gerçeklere dayalı bilgiler verilebilecek.


Ana Sayfa
Manşetler
Video
Yenile