İşte Rasim Ozan Kütahyalı'nın dikkat çeken yazısı:
Dünya futbol tarihinin en büyük futbolcusu Diego Armando Maradona'nın ölümü beni çok etkiledi. Çocukluğumdan bir parça koptu sanki.
Ne Messi, ne Ronaldo... Ne Pele, ne Cruyff... Dünya futbol tarihinde Maradona'nın eşi benzeri yok.
Peki Türk siyasi hayatının Maradona'sı kimdir? Başkan Erdoğan'ı ister sevin ister sevmeyin, siyasal görüşünüz ne olursa olsun eğer realist bir insansanız kabul etmek zorundasınız ki futbol anlamında Diego Armando Maradona nasıl bir markaysa siyaset anlamında Recep Tayyip Erdoğan da öyle bir markadır.
Futbol tarihini bilenler çok iyi hatırlayacaktır ki Maradona olmadan nerdeyse küme düşecek nitelikte bir takımdı Napoli.
Napoli futbol kulübünü oyun kurucu futbol dehasıyla İtalya şampiyonu yapan Maradona'dır.
Maradona da Erdoğan da ancak kural-dışı yani gayrimeşru faullerle durdurulabilecek aktörlerdir.
Nitekim düşmanları hep bu gayrimeşru yollara tevessül etmek mecburiyetinde kalmıştır.
Maradona da Erdoğan da kendilerinin bileklerine hunhar tekmelerle saldıranları çok klas hamlelerle önce savuşturup pasifize etmiş sonra da vakti geldiğinde onları kırmızı kartla oyunun dışına attırmayı bilmiştir.
Erdoğan'ın siyasi tarzını eleştirenlerle Maradona'nın futbol tarzını eleştirenler arasında fark yoktur.
Maradona'dan ya da Erdoğan'dan dilediğiniz kadar nefret edin sonuç değişmez ve değişmeyecektir.
Maradona'nın futbol tarzı, Erdoğan'ın ise politika tarzı takımını önce gollere sonra da galibiyete ve şampiyonluğa götürmüştür.
Napoli futbol kulübü ve Arjantin milli takımı için Diego Armando Maradona neyse bugün AK Parti ve Türkiye için de Recep Tayyip Erdoğan aynı anlama geliyor.
Maradona'nın olmadığı bir Napoli, İtalya Şampiyonu olmayı rüyasında bile göremezdi.
Maradona'nın olmadığı bir Arjantin ise asla Dünya Şampiyonu olamazdı.
Nitekim Maradona geldiğinde Napoli küme düşmekten zor kurtulmuş bir takımdı.
Büyük futbol dehası Maradona Napoli takımını aldı iki defa İtalyan Şampiyonu, bir kere de Avrupa Şampiyonu yaptı.
Şüphesiz diğer oyuncuların da bu başarılarda katkısı vardı. Ama Maradona olmasaydı bu başarıları hayal bile edemezlerdi.
Simon Reed'in Maradona belgeselinde Napoli ve Arjantin takımının diğer oyuncuları da konuşuyor ve hep bir ağızdan aynı şeyi söylüyorlar.
'90 dakika boyunca yaptığımız tek bir iş vardı. Topu alır almaz Maradona'ya atıyorduk. O bütün takımı oynatıyordu. Başarı böyle geliyordu.'
Erdoğan ile AK Parti ilişkisi de işte aynen Maradona ve Napoli ilişkisi gibi ya da Maradona ve Arjantin ilişkisi gibidir. Bire bir aynı hadisedir.
Unutmayalım ki AK Parti'nin 2002 zaferinden 3 yıl önceki 1999 seçimlerinde Fazilet Partisi'nin oyu sadece yüzde 15 idi.
Üstelik FP'nin içinden AK Parti'nin yanında bir de Saadet Partisi çıkmıştı. SP de 2002'de yüzde 3 oy almıştı.
Yani Recep Tayyip Erdoğan'ın başına geçtiği bu yeni partinin geçmişten getirdiği oy, baraj sınırının biraz üstünde yüzde 12 civarındaydı.
Maradona'nın küme düşme potasındaki Napoli'yi alıp şampiyon yaptığı gibi Erdoğan da yüzde 12'lik potansiyeli önce yüzde 34'e, sonra yüzde 42'ye sonra yüzde 47'ye ve en son yüzde 50'ye ve 2018'de de 52'ye taşıyarak defalarca takımını şampiyon yaptı.
Bundan sonra da AK Parti politikanın Maradona'sının liderliğinde yoluna şampiyon olarak devam edebilecek mi?
2020'lerin en önemli sorusu budur AK Parti için. Önümüzdeki yazılarda bu mesele üzerinde de duracağız.
Maradona neyse Erdoğan da odur!
Köşe yazarı Rasim Ozan Kütahyalı'nın Arjantin devi Diego Armando Maradona'nın vefatının ardından kaleme aldığı "Diego Armando Maradona ve Türk siyasetinin Maradona'sı" köşe yazısı sosyal medyada dikkat çekti.